

Vagus siniri, sindirimden kalp atış hızına, bağışıklık sisteminden ruh haline kadar birçok bedensel süreci yöneten önemli bir sinir ağıdır.
Son dönemlerde, psikoterapistlerden yoga eğitmenlerine kadar pek çok uzman, vagus sinirinin uyarılmasının sinir sistemini “yeniden başlatabileceğini” ve kaygıyı azaltabileceğini ileri sürmektedir.
Ancak bilim dünyası, vagus sinirinin çok daha fazlasını başarabileceğini öne sürüyor: Kronik iltihaplanmayı önleyerek uzun ve sağlıklı bir yaşamın anahtarı olabilir.
Feinstein Tıp Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve nöroşirürji uzmanı Dr. Kevin Tracey, “Büyük Sinir: Vagus Sinirinin Yeni Bilimi ve Şifaya Giden Yol” adlı yeni kitabında bu konu hakkında dikkat çekici bilgiler paylaşıyor.
Business Insider’a verdiği demeçte, Dr. Tracey, modern çağda “iltihabın, enfeksiyonun yerini alarak sağlıklı bir insan hayatı için en büyük tehdit haline geldiğini” belirtiyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, 2021 yılında dünya genelinde ölümlerin %75’i iltihap ile ilişkili kanser, kalp hastalıkları ve diyabet gibi bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklandı.
Basit Uyarılarla Aktif Hale Gelebilir
Beyin sapından başlayarak boynun iki yanından geçip bağırsaklara kadar uzanan vagus siniri, yaklaşık 200 bin sinir lifinden oluşmakta ve neredeyse tüm iç organlarla bağlantılıdır. Bu sinir, vücudu “savaş ya da kaç” durumundan “dinlen ve sindir” moduna geçirerek kalp ritmini düşürme, sindirim düzenleme ve bağışıklık sistemine katkıda bulunma işlevlerini üstlenir.
1998 yılında Dr. Tracey ve ekibi, fareler üzerinde yaptıkları deneyler sonucunda vagus sinirini uyararak kanlarındaki iltihap belirteçlerini %75 oranında azalttıklarını keşfettiler. Bu buluş, vagus siniri ile iltihap arasındaki ilk bilimsel kanıt olarak öne çıktı.
Günümüzde ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), epilepsi (1997) ve depresyon (2005) tedavisi için vagus siniri uyarıcı cihazların kullanımını onayladı. Ayrıca, romatoid artrit gibi iltihaplı hastalıklar üzerinde de bu cihazlarla ilgili çalışmalar sürmektedir.
Günlük Alışkanlıklar Önemli
Vagus sinirini soğuk duş, nefes egzersizleri veya boyun bölgesine uygulanan basınç gibi yöntemlerle uyarabileceğinize dair internette pek çok kaynak mevcut, ancak Dr. Tracey’ye göre bu tekniklerin etkililiğine ilişkin bilimsel kanıtlar hala yetersizdir.
Bununla birlikte, Tracey, kendi araştırmalarına ve bilimsel literatüre dayanarak bazı alışkanlıkları günlük yaşantısına dahil ettiğini ifade ediyor. Ona göre bu alışkanlıklar, “Pascal’ın Bahsi” gibi; işe yararsa kazanırsınız, yaramazsa da kaybınız olmaz.
İşte Vagus Sinirini Uyarmak İçin Yaptığı Üç Şey:
Soğuk Duşlar
Tracey, her sabah duşa girdiğinde son iki-üç dakikada suyu tamamen soğuk hale getiriyor. Soğuk su başlangıçta “savaş-kaç” tepkisini tetiklerken ardından parasempatik sinir sisteminin devreye girmesini sağlıyor. Bu da kalp atışını ve nefes alışverişini yavaşlatıyor. Bilimsel veriler, bu süreçte vagus sinirinin aktif olabileceğini gösteriyor ancak iltihabı azaltmadaki rolü henüz kesinleşmemiştir.
Düzenli Egzersiz
Haftada beş gün, 30-45 dakikalık egzersiz yapan Tracey, kardiyo, ağırlık çalışması, esneme ve yoga gibi farklı aktiviteleri bir araya getiriyor. Egzersizin vagus siniri üzerindeki etkileri tam olarak bilinmemekle birlikte, kalp ritmini yavaşlatmayı ve kalp atış aralığını artırmayı sağladığı düşünülmektedir. Bu durum da, egzersizin genel sağlık üzerindeki olumlu etkilerine katkıda bulunabilir.
Mediteasyon
Tracey, her sabah 10 dakika meditasyon yapmaktadır. 2022 yılında gerçekleştirilen bir meta-analiz, meditasyon yapan kişilerin kanlarındaki iltihap belirteçlerinin daha düşük olduğunu gösteriyor. Bu durumun vagus siniriyle bağlantılı olabileceği düşünülse de, doğrudan bir kanıt henüz mevcut değildir. Ancak, Tracey, meditasyonun zihinsel olarak daha huzurlu ve odaklı bir yaşam sunduğunu vurguluyor.
Sonuç: Bilim Net Değil Ama Umut Var
Vagus sinirinin sağlık üzerindeki etkileri konusunda bilimsel araştırmalar devam etmektedir. Soğuk duş, egzersiz ve meditasyonun etkisi tam olarak kanıtlanmamış olsa da, bu alışkanlıklar genel sağlığı destekleyen uygulamalar olarak dikkat çekmektedir. Dr. Tracey’nin de belirttiği gibi, risk almadan sağlıklı bir yaşam için küçük adımlar atmak mümkündür.