

Terör örgütü PKK, kurucusu Abdullah Öcalan’ın çağrısı doğrultusunda silah bırakma ve kendini feshetme kararı aldı.
PKK’nın bu kararı, silahları bırakması ve kendini feshetmesi açısından dikkate değer bir gelişme.
Unutulmamalıdır ki, terör bir insanlık suçudur.
Terörün siyasette araç olarak kullanılması oldukça tehlikeli bir yoldur.
Bir terör örgütünün silah bırakması ve feshetmesi elbette memnuniyet verici bir durumdur.
Bu karar, evlat acısıyla yanmış olan şehit annelerinin yüreğini ne kadar rahatlatır, bilinmez.
PKK’nın silah bırakması ve feshedilmesi, Türkiye’ye yönelik tehditleri ortadan kaldırır mı?
Bu sorunun yanıtı, maalesef “evet” olarak verilemez.
Çünkü PKK, tek bir örgütten ibaret değildir.
Suriye, İran ve Irak’ta devam eden başka yapılanmalar bulunmaktadır.
Suriye’de YPG, İran’da PJAK ve Irak’ta PÇDK, PKK’nın kurduğu diğer terör örgütleridir.
Ayrıca, Öcalan tarafından kurulan ve bu dört örgütü de kapsayan KCK (Kürdistan Halk Topluluğu) örgütü mevcuttur.
Bu örgütün liderliğini de yine Öcalan üstlenmektedir.
KCK Sözleşmesi’ne göre örgütün nihai hedefi, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de bağımsız bir Kürt Devleti’ni kurmaktır.
Irak’tan sonra, Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin himayesinde YPG-PYD tarafından yönetilen bir özerk bölge oluşturulmuştur.
Nihai hedefe ulaşmak için, Irak ve Suriye’nin ardından İran ve Türkiye’de de özerk Kürt yönetimlerinin tesis edilmesi örgütün ara hedefini teşkil ediyor.
Sonrasında ise, uygun bir zamanda bu özerk bölgelerin birleştirilerek Birleşik Bağımsız Kürt Devleti’nin kurulması planlanmaktadır.
İsrail basınında, “Türkiye’nin Ortadoğu’daki hedeflerine ulaşmasını önlemenin yolu bir Kürt devletinin kurulmasıdır” gibi yorumlar yaygınlık kazanmıştır.
Bu yorumlar, Suriye’deki sürecin ABD ve İsrail tarafından birlikte yönetildiğini göstermektedir.
Suriye’nin kuzeyinden başlayarak Batı’ya doğru genişleyecek ve Akdeniz’e ulaşacak bir Kürt devleti, İsrail’in güvenliği açısından ABD’nin desteklediği bir projedir.
İsrail’in kuzeyinde Arap olmayan bir devletin varlığının sürmesi, Irak ve Suriye’nin İsrail için tehdit olmaktan çıkarılması bu iki ülkenin ana hedefidir.
YPG-PYD’nin Suriye’de ABD’nin himayesinde özerk bir bölge oluşturması, 80 bin kişilik, ABD tarafından eğitilip donatılan bir orduya sahip olması, Türkiye için halen devam eden bir tehdit oluşturmaktadır.
DEM sözcülerinin “Suriye’de statü kazandık, Türkiye’de de kazanacağız” ifadeleri de amaçlarının açık bir göstergesidir.
PKK’nın silah bırakma ve kendini feshetme kararlarını Suriye’deki gelişmelerden ayrı ele almak mümkün değildir.
ABD ve İsrail’in yürüttüğü bu süreçte, PKK’nın silah bırakması ve feshedilmesi, Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanılacaktır.
“Artık PKK yok” denilerek, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde YPG-PYD kontrolündeki özerk bölgenin tanınması talep edilecektir.
Böyle bir durumda, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine askeri harekat düzenlemesi önlenecektir.
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri olan “toprak bütünlüğü” ve “ulus birliği” de tehdit altında kalmaya devam edecektir.
Türkiye’yi yönetenlerin bu gerçeği göz ardı etmemesi büyük önem taşımaktadır.