

ŞEHRİBAN KIRAÇ / NEFES
Türkiye ekonomisinde öngörü yapmak giderek daha da zorlaşıyor ve belirsizlikler artış gösteriyor. Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özgür Orhangazi, Türkiye’nin enflasyon kısır döngüsünden hızlı bir şekilde çıkmasının mümkün görünmediğini ifade ederek, “Biraz düşse bile enflasyon yüksek bir patikada devam edecek” dedi.
Orhangazi, Türkiye ekonomisinin önünde üç senaryo olduğuna dikkat çekerek, enflasyonun yeniden yükselmesi, işsizlik oranlarının artması, ekonominin küçülmesi ve fiyat artışlarının sürmesi gibi stagflasyon sürecinin yaşanabileceğini vurguladı. Kendisiyle ekonomideki son gelişmeleri değerlendirdik.
PROGRAM BAŞARISIZ
– İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanması ardından enflasyon ve faiz konularında tekrar eski duruma dönüldü. Ne söylemek istersiniz?
Türkiye’nin enflasyon kısır döngüsünden kısa sürede çıkması oldukça zor. Biraz düşse bile enflasyon yüksek patikada yol almayı sürdürecek. Yalnızca faizleri yüksek tutarak ve içeriye döviz çekerek enflasyonu azaltmak mümkün değil. 1990’larda ve 2000’lerin başında döviz kuru temelli istikrar programları uygulandı. Şimdi de aynı yöntem izleniyor. İlk olarak yüksek faiz, ardından büyük bir devalüasyon yaşanacak ve ekonomi ciddi bir resesyona girecek. Fiyat artışları belli bir seviyenin altına inecek, fakat bu tür programların çoğu başarılı olamaz. 19 Mart 2025 sonrasında da dezenflasyon anlamında uygulanan programın olumlu sonuç vermeyeceği netleşti.
– Şu anda Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?
Tüm bu sorunların en başında geleceksizlik geliyor; bu, son gençlik eylemleriyle de gösterildi. Eğitimin en üst kesimlerine dair hiçbir şey vaat etmeyen ekonomik bir ortamla karşı karşıyayız. Ya işsiz kalacaksınız ya da iş bulursanız yoksulluk sınırının altında bir maaşla çalışacaksınız. Geniş kesimlerin en can alıcı sorunu, reel gelirlerinin düşmesidir ve iş bulma zorluğudur. Bu durumu, Şimşek tarzı programlarla gideremeyiz. Uzun vadeli yatırımlar yapılarak ve kamu kaynakları bu yönde kullanılarak bir çare bulmak gerekiyor. Yıllardır faizler ne olacak, döviz kuru ne olacak sorunları arasında sıkışıp kalmış bir ekonomiyi tartışıyoruz.
– İş dünyasının faizlerle ilgili şikayetleri oldukça fazla değil mi?
Ticari kredi faizleri, dosya masrafları ve diğer komisyonlar eklendiğinde %70’i aşıyor. Firmalar bu finansman maliyetlerini nihayetinde fiyatlarına yansıtmaya başlayacaklar. Yüksek faizler kısa vadede belki dezenflasyonist etkiler yaratabilir; fakat uzun vadede enflasyonist etkileri ortaya çıkacak. Kredi kartı ve bireysel kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısında ciddi bir artış var. Daha tehlikelisi ise yerli tasarruf sahiplerinin, yatırımlarını dövize çevirmesi. Bu durum da 19 Mart’tan sonra artmaya başladı. Dolayısıyla elimizde sıkışmış bir program var ve şirketlerin mali durumu yeniden bozulma sürecine girmiş durumda.
– TÜSİAD başkanlarına yönelik soruşturmalar varken yatırımlar da gelmiyor, değil mi…
Yerli ve yabancı yatırımcılar artık yatırım yapmaktan kaçınıyor. Dış yatırımcılara bağımlı olmamız kimseyi endişelendirmiyor. Bunun nedenlerini ortadan kaldırmak için herhangi bir adım atılmıyor. Dış yatırımcılar, hukuk ve demokrasiye göre değil, yüksek kârlılık ve öngörülebilirliğe göre yatırım yapıyorlar.
CİDDİ BELİRSİZLİK VAR
– 2025 sonuyla ilgili öngörüleriniz var mı?
Öngörüde bulunmak oldukça zor. Yarın faizleri düşürdük veya yükselttik dese hiç şaşırmayız. Ciddi bir belirsizlik var. Görünen o ki; faizleri daha uzun bir süre yüksek tutmak zorunda kalacaklar ki bu durum büyümeyi düşürecek ve işsizlik oranlarını artıracak. OVP hedeflerinin tutmayacağı belirgin bir şekilde ortaya çıkmış durumda.
– İşsizlik artarsa, yoksulluk da artacak değil mi?
Kesinlikle, yoksulluk kaçınılmaz görünüyor. Bu düzeydeki yoksullaşma ve işsizlik, Türkiye gibi bir ülkede sağın aşırı mitinglerine yol açabilir.
İFLASLAR DOĞAL HALE GELECEK
– Belirttiğiniz üç senaryodan hangisine daha yakınız?
Bunu tahmin etmek zor. Çünkü iktidarın karar alma süreçlerine dair bir bilgimiz yok. Cumhurbaşkanı, “Bundan vazgeçip şuna geçiyoruz” diyebilir. Ancak Hazine Bakanı Mehmet Şimşek tarzı politikaların uzun süre sürdürülmesi pek mümkün değil. Son yıllarda Türkiye’de böyle yüksek faizler görülmedi. İşletmeler bu duruma ne kadar dayanabilir? İflasları iktidar ne kadar göze alabilir, bunu kestiremiyoruz. İflaslar artış gösterecek gibi görünüyor. Olası iflaslar, şirket kapanmaları ve yatırımların ertelenmesi, önümüzdeki dönemde oldukça doğal bir hale gelebilir.
EN TEHLİKELİSİ DÖVİZE DÖNMEK
– Bakan Şimşek öncülüğünde uygulanan programda eksiklikler neler?
Şu soruyu sormak gerekir; nesi var ki? Somut bir ekonomi programı sunan bir yol haritası yok. Kısa vadeli dış sermaye, iktisadi sorunlarınızı çözmeyecektir. Dışarıda çıkan sermaye geri döndüğü zaman, kur yeniden yükselişe geçecek. Tüm bu süreç yeniden başlayacak. Şimşek’in programı, enflasyonu düşürme bahanesiyle reel ücretleri baskılamaktadır. Türkiye gibi döviz açığı yüksek bir ekonomide, ne yaparsanız yapın kuru tutmak belki bir süre mümkün olur, fakat sonunda başarısızlıkla sonuçlanır. 19 Mart’ta bunun kanıtı ortaya çıktı. Gelecek dönemde en büyük tehlike, yurtiçindeki tasarruf ve yatırım sahiplerinin hızlı bir şekilde dövize yönelmesi olacaktır. Bu en tehlikeli durumdur.
VATANDAŞI BEKLEYEN ÜÇ KRİTİK SENARYO
– Bu ortamda vatandaşları ne bekliyor?
Hiçbir iyileşme beklenmediği ortada. Üç ayrı senaryo mevcut.
Birinci senaryoda, iktidar yüksek faizleri devam ettirirse, bu durum reel sektörde iflaslara yol açacak ve yatırımları azaltma noktasında ciddi bir tehdit oluşturacak, sonuç olarak işsizlikte patlama yaşanabilir.
İkinci senaryoda, faizleri düşürmeye yönelik bir adım atarlarsa, bu durumda kur ve enflasyon yeniden kontrol dışında kalabilir.
Üçüncü senaryo ise her iki durumun bir arada yaşanmasıdır. Bu durum, enflasyonun tekrar yükselmesi, işsizlik oranlarının artması, ekonominin küçülmesi ve fiyat artışlarının devam etmesi anlamına gelir. Yani stagflasyon süreci yaşanabilir.