

İsmail Pehlivan
‘Binbir mâna desem biri dinlenmez
Şol Yezid’in ağzı dili bağlanmaz
Hakk’ı isteyenler halkla eğlenmez
Ali’nin yoluna varanlar gelsin
Yürü Kasım Dede çâreni ara
Emek zahmet çekme nafile yere
Yezid aslı Tâlib gelmez bu yola
Sırrımı kadrimi bilenler gelsin’
Kasım Dede (18. yüzyıl)
Alevilik, tarih boyunca bulunduğu bölgelerde barış ve hoşgörüyü yaymaya çalışmıştır. Dağların filozofları, topluma güzellik ve iyilikten yana olan her şeyi aşılamaya gayret etmiştir. Cana kıymak yerine, yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevmeyi benimsemişlerdir. Bu nedenle Anadolu Alevileri, ‘tapılacak en büyük kitap insandır’ anlayışıyla yaşamaktadır.
Aleviler, Mürşid, Pir, Rehber ve Talip ilişkisini ‘el ele el Hakk’a’ anlayışıyla yaşamlarının merkezine koyarlar. Sürdürdükleri Hakk-Muhammed-Ali Öğretisi’nin temelinde sevgi vardır. Alevilikte sevgi Tanrı’nın bir yansımasıdır.
Güzel huylu, güzel yürekli ve alçak gönüllü olan Aleviler, hak, hukuk ve adalet duygusunu daha yüksek bir seviyede taşırken, bu durum sevginin Tanrı’ya olan içsel bağlılıklarının bir tezahürüdür.
İbadeti Cem, ibadethanesi Cemevi olan Alevilik, benzeri inançlardan farklı ritüelleri ve zengin bir uygulama geleneği ile özgün bir batıni felsefi inanç olarak varlığını sürdürmektedir…
Ancak, insanlığa ait her şeyi batıni felsefenin ışığında yaşama çabası içinde olan Aleviler, diğer inanç grupları tarafından dışlanmış, ötekileştirilmiş ve zulme maruz kalmıştır. Son yıllarda ise sistematik bir asimilasyon girişimi ile karşı karşıyayız. ‘Aleviyim’ diyen bilim insanı kimliği altındaki ilahiyatçı, Selefi ve Türk İslam Sentezci misyonerlerin, Alevilerin içine sızmaya çalıştığını görme durumundayız.
Sünni misyonerlerle iş birliği yapan Bektaşi tarikatının liderleri, Alevi düşmanlığına destek vermekte oldukça yetkinlerdir. Sünni misyonerler ile Bektaşi babalarının teşkil ettiği ittifak, Kültür Bakanlığı’na bağlı Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı bünyesinde gerçekleştirdikleri faaliyetlerle asimilasyona hizmet etmektedir. Burada, Bektaşi babalarıyla birlikte Türk İslam Sentezci Selefiler, ‘Alevi’ ve Bektaşi olduklarını iddia eden ve misyonerlik görevi üstlenmiş gruplar oluşturmuşlardır. Birlikte kafa kafaya verip, ‘Aleviliği nasıl Emevi Sünniliğine dönüştürürüz’ diye amansız bir çaba içindedirler.
Alevi aydınlarının 1989’da yayımladıkları ‘Alevilik Bildirgesi’, toplumsal uyanışın meşalesi olmuştur. ‘Aleviler vardır, Alevilik haktır’ anlayışıyla yola çıkan Aleviler, kısa sürede kendi imkanlarıyla inanç merkezlerine ulaşmış ve kendilerini dışlayan camii çevrelerinin hakaretlerinin etkisinden kurtulmuşlardır.
Bu uyanışı fark eden Sünni, İlahiyatçı Selefiler ile Bektaşi misyonerler ise Alevilerin inanç merkezlerine girmeye başlamışlardır. Tatlı dilleriyle acı kalplerini örterek, toplumsal saygınlık kazanmaya çalışmışlardır. Özellikle profesör unvanına sahip bu kişiler, Alevi bilgelerini süslü sözlerle kandırarak Anadolu Alevi inancının sırlarına ulaşmaya gayret etmişlerdir. Ardından bu sır üzerinden politikalar geliştirip Aleviliği etkisiz hale getirmeye yönelik girişimlerde bulunmuşlardır. Arabi, Farsi duaları, Bektaşilerle birlikte sahip oldukları Dedeler’e ezberlettirmişlerdir. Oysa Alevilerin ibadetlerinde kullanılan dil Türkçe’dir ve başka bir dili kullanmazlar.
İlahiyatçı, Sünni, Selefi misyonerlere kapısını ardına kadar açan İzzettin Doğan’ın başkanlığındaki Cumhuriyetçi Eğitim Kültür Vakfı (Cem Vakfı) bu ilişkinin hâlâ devam ettiğini göstermektedir. Nitekim Cem Vakfı bünyesindeki Cemevleri’nde görevli ‘Dedeyim’ diyen şahıslar, anlamadıkları halde dualarını ısrarla Arapça yapmayı tercih etmektedir. Cem Vakfı, Aleviler arasında asimilasyona hizmet eden bir kuruluş olarak anılmaktadır.
İlahiyatçı, Sünni, Selefi misyonerlerin uyguladığı sinsi yöntemlerden biri de bir Ocak Dedesi ile yakınlık kurmak ve bu ilişkileri kullanmaktır. Hatta elde ettikleri Ocak Dedesi’nin ‘Talibi’ olduğunu her fırsatta vurgulayarak kendilerine hoş görünmeye çalışmışlardır. Böylece Alevilerin tüm kapılarını açmayı başarmışlardır. Öğretiye ve inanca dair her tür bilgiye ulaşarak, Alevileri güdecekleri bir kalabalık olarak görmeye başlamışlardır.
Aleviler, öncelikle bu misyonerlere kapılarını kapatmalıdır. Cemevlerini düzenli olarak ziyaret eden bu kötü niyetli kişilerin istihbarat çalışmaları yapmaları engellenmelidir. Panellere davet edilerek demagojik süslü sözlerine fırsat verilmemelidir.
Bir zamanlar Sünni olduğu halde ‘Aleviyim’ diyen ve hatta ‘Ben Dedekargın Ocağı’nın talibiyim’, ‘Ben Güvenç Abdal Ocağı’nın talibiyim’ gibi tanımlamalar kullanarak edebsizlikte bulunan bu şahıslar, Alevilere kendilerini sevdirdikten sonra ‘Ben sünni ve Hanifiyim’ demekten çekinmemişlerdir. Bu duruma birçok örnek verilebilir. Ahmet Taşğın adındaki profesör, riyakâr bir şahsiyettir bunlardan biridir.
Bir başka örnek ise yayınevi kurarak Alevilerin sırtından siyasi ve ticari getiri elde eden, Mason Bektaşiliğinin temsilcisi Dursun Gümüşoğlu’dur.
Alevi asimilasyonu görevini üstlenen misyonerlerin zamanında FETÖ ile bağlantıları bilindiği için kayda değerdir. ‘Abant Toplantıları’nın katılımcıları, FETÖ’nün stratejilerine katkı sunmuşlardır.
FETÖ’nün ‘Abant Toplantıları’na katkı sunanlardan biri de ‘Alevi’ kökenli Ali Yaman adındaki profesördür. Ali Yaman, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın kuruluşunun fikir babalarından biri olarak önemli bir yer tutmaktadır. Hatta bu başkanlığın tanıtımı için yapılan organizasyonlarda Bektaşi babalarıyla birlikte AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ı Cemevlerinde (Hüseyin Gazi ve Şahkulu) misafir etmiştir. Ayrıca o cemevlerindeki Alevi ulularına ait görsellerin kaldırılmasına göz yummuştur. Bugün, bu kuruluşun dışında kalmıştır.
Sonuç olarak, artık saflık ve naifliği bir kenara bırakmalıyız!
Alevilerin arasına sızan bu Sünni Selefi akademisyenler ve Siyasal İslamcılığa hizmet eden Alevi ve Bektaşi misyonerler ifşa edilmeli ve inanç merkezlerinden uzaklaştırılmalıdır. Bu kişilere ‘Gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz’ demek zorunluluğu doğmuştur. Art niyetle topladıkları bilgileri Diyanet ve devletin istihbarat kurumlarına aktaran bu şahıslara daha fazla fırsat verilmemelidir.