reklam
reklam
DOLAR39,1967% -0.09
EURO44,8898% 0.38
STERLIN53,1596% 0.54
FRANG48,0293% 0.64
ALTIN4.251,78% 2,48
BITCOIN104.025,89-0.606
reklam

Prof. Dr. Naci Görür: Marmara’da Her An Deprem Olasılığı Yüzde 47

Yayınlanma Tarihi : Google News
Prof. Dr. Naci Görür: Marmara’da Her An Deprem Olasılığı Yüzde 47
reklam

Şehriban Kıraç / NEFES

Marmara Bölgesi’nde, 1999 yılından bu yana 30 yıl içinde bir deprem olma olasılığı, güncellenen verilerle birlikte yüzde 47 seviyesine yükseldi. Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, İstanbul ve çevresinin büyük bir tehdit altında olduğunu belirtiyor. Marmara Denizi ortasında yer alan fay hattının henüz kırılmadığını ve kaçınılmaz olarak kırılacağını ifade etti. Prof. Dr. Görür ile Türkiye’nin deprem gerçeğini masaya yatırdık.

İstanbul’daki 6.2 büyüklüğündeki deprem, beklediğiniz büyük Marmara depremini öne çekti mi?

1999 Gölcük depreminden sonra Marmara Bölgesi’nde ilk deprem alarmı verilmişti. O dönemde, “Sırada İstanbul var” diyerek uyarılarda bulunduk. Çünkü Kuzey Anadolu Fayı’nın kuzey kolu üzerinde yaşanan bir depremin, fayın diğer kısmını hedef alması kaçınılmaz. 1999 depreminden bu yana Marmara’nın altındaki kabuk enerji ile yüklendi. 1766’dan beri deprem üretilmeyen Marmara Denizi’ndeki bu fay, ortalama 250 yılda bir yeniden kırılıyor. 250 yılı 1766’ya eklediğimizde, bugünkü yıla denk geliyor. Bu nedenle, İstanbul’u ve Marmara Bölgesi’ni hazırlıklı olmaya çağırıyoruz. Marmara Denizi’nin ortasındaki fay, şu anda kırılmaya hazır durumda ve bu kırılma gerçekleştiğinde, 7 büyüklüğünün üzerinde bir deprem üretme potansiyeline sahip.

Bina Kadar Altyapı da Önemli

Son depremle alarm seviyesi arttı mı?

“İstanbul’u depreme hazırlayın” derken, sadece bina yenileme işlerinden bahsetmiyoruz. İstanbul’u deprem dirençli bir kent haline getirmek gerekiyor. Eğer bu iş sadece müteahhitlikle sınırlı kalırsa, yeterli olmaz. Bir şehirde bina sağlamlığı yanı sıra altyapı da kritik bir öneme sahiptir. Deprem sonrası yıkılmamış binaları dahi bazen yıkmak zorunda kalabiliyoruz. Çünkü yollar, köprüler, altyapı, çevre, ekonomi ve sağlık hizmetleri olmadan yaşamak imkânsız. Yıkılmış bir kentte, sağlam bir evin ne önemi var ki?

Dirençli kentler için nasıl bir hazırlık gerekiyor?

Hükümet, belediyeler ve halk iş birliği içinde olmalı. Halk, denetim ve gözetim görevini üstlenmeli, yapacak olan ise belediyeler olmalı. Halkın, hizmet vermeyen belediyelere seçim kozu kullanarak baskı yapması gerekiyor. Şu an bu görev AFAD tarafından yürütülüyor, ancak sadece masa başında çalışma yapmak yeterli değil. Belediye, depreme hazırlık için önce bir yapı kurmalı. 6 temel koordinatörlük oluşturulmalı: Yönetim, Halk, Altyapı, Yapı Stoğu, Ekosistem/Çevre ve Ekonomi koordinatörlüğü. Bu koordinatörlerin altında tüm çalışmalar yürütülmeli ve belediye başkanı bu ekiplere ilişkin halka düzenli bilgi vermelidir. Hükümet de bu ekiplerin ihtiyaçlarını öncelikli kabul edip gerekli yasal düzenlemeleri yapmalıdır. Eğer bu sistem kurulur ve etkin bir şekilde çalışırsa, işler yürür.

Eşeğini Sağlam Kazığa Bağla

Bu yapı her şehirde olmalı mı?

Evet, çünkü her ilde deprem riski vardır. Deprem olsun, olmasın, az olsun, çok olsun, önlemini almak gerekir. Eşeğini sağlam kazığa bağla. Sokağa çıkmalı ve uygulama yapmalısın. Ancak bu tür çalışmalar şu an pek yok. Herkes bir rant peşinde. Kentsel dönüşüm tek başına kenti depreme hazırlamıyor. Deprem dirençli bir şehir, deprem anında minimum hasarla durumu atlatmak zorundadır. Bunun için sürekli olarak çalışmalısınız. Japon bir araştırmacıyla konuştuğumda, deprem dirençli yapı inşa etme konusunda titiz davranmanın nedenini sordum. Japonya’da vatandaş, yanlış bir şey yapmamaya özen gösteriyor. Deprem konusunda asla taviz verilmiyor, bu bir kültür meselesidir.

Biz Ölmezsek, Çocuklarımız, Torunlarımız Ölür

Şu anda yapılan yapılar gerçekten depreme dayanıklı mı?

Bugün Karlıova’dan Hatay’a kadar uzanan bölge deprem kuşağı altında. Bu bölgede yapılan evlerin özel bir mimarisi, mühendisliği, malzemesi ve teknolojisi olması gerektiği konusunda herhangi bir uyarı yok. Geleneksel yöntemlerle inşa ediliyorlar. 6 Şubat depremlerinden sonra yıkılan yerler de yine eski yöntemlerle inşa ediliyor. Hükümet, “Hatay’dan Karlıova’ya kadar olan bölge Arap levhası ile Anadolu levhasının sınırında, burası hareketli ve burada kesinlikle deprem olacak” deseydi, bu durum fark yaratabilirdi. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün deprem olur. Biz ölmezsek, torunlarımız bu duruma maruz kalır.

İstanbul’da deprem bilincimiz ev alırken 1999 öncesi mi sonrası mı ile sınırlı, bu yeterli mi?

Bu işin bir boyutu. Kentin depreme hazırlanması çok önemli. Komşun yıkıldığında, bakkalın yıkıldığında, her şey yıkıldığında yemek bulamıyorsun, çalışamıyorsun, ulaşım yok. Bu şartlar altında sağlam bir evin neye yarar? Burada önemli olan sürdürülebilir bir yaşamın olması. Örneğin, Tayvan’da 7.6 büyüklüğündeki depremde insanlar zarar görmedi, fakat bizde aynı güçte bir depremde onlarca bin kişi hayatını kaybediyor. Sadece bina değil, çevre, ekosistem, altyapı ve ekonomi ile bütünleşik bir yapı oluşturulması gerekiyor.

Marmara Çökerse Türkiye Dizüstü Çöker

İstanbul depremine “beka sorunu” olarak bakılıyor, bu gerçekten öyle mi?

Marmara Bölgesi, Türkiye’nin milli gelirinin yaklaşık yüzde 60’ını üretiyor. Ekonomi burada dönüyor. Tüm yumurtaları aynı sepete koymuş durumdayız. Eğer Marmara bölgesi çökerse, Türkiye dizüstü çöker. Gelir ve üretim sıfırlanır. Marmara’daki olumsuz bir durum, Türkiye’nin ekonomik ve politik bağımsızlığını tehdit eder. Gerçek beka sorunu bu. Şu anda yerel yönetim ve iktidar arasındaki çekişmeler nedeniyle deprem çalışmaları sekteye uğradı.

Adıyaman Depremini Yaşamadı

Şu an Türkiye’nin en riskli bölgeleri nereler?

Tunceli, Bingöl kuşağı, Adıyaman’dan Hakkari’ye kadar olan bölge en riskli alanlar arasında. Yani Arap levhası üzerinde bulunan bu kuşağında, Urfa ve Bitlis civarındaki bölgeler, Adıyaman henüz kendi depremini yaşamadı. En fazla korktuğumuz yerler buralar. İzmir de tehlikeli, ve bu konuda yeterince bilgileneceğimiz bir kaynak yok. 15’den fazla aktif fay mevcut. Deprem olma ihtimali var, dolayısıyla bu alanların araştırılması gerekiyor. Türkiye’nin her noktası, aslında risk taşıyan bir bölgedir.

Bu fayların üretebileceği depremler hangi büyüklükte olur?

Çoğu 7 ve üzeri büyüklükte olacak.

Depremle ilgili yeterli akademik araştırmalar yapılıyor mu, faylar inceleniyor mu?

Türkiye’de bilimsel çalışmalar her zaman yetersiz kalıyor. Devlet, doğalgaz arama için harcadığı kaynakların bir kısmını depreme ayırsa, bu daha faydalı olurdu. Can güvenliği her şeyin önündedir.

Seçim öncesi belediye başkanı adaylarına çağrı yapmıştınız, “Depreme Dirençli Kentler” kampanyası yapmıştınız, kaç tanesi sizinle iletişime geçti?

Bana, “Hocam, seçilince sizin dediklerinizi uygulayacağız” diyen yaklaşık 400 aday adayı olmuştu. Ancak daha sonra bu kişilerden hiç ses çıkmadı. Hükümet, “gelin birlikte depreme hazırlık yapalım” dediğinde, biz elimizden geleni yapmak istiyoruz. Gerçekten de depreme hazırlanmıyoruz.

Hiç mi bir şey yapılmıyor?

Şu an yürütülen bir kampanya var: “Yüzde 50’sini devlet karşılıyor.” Ancak mevcut ekonomik koşullarda, kimin yeni bir ev alacak kaynağı var ki? Bu binalar dönüşene kadar insanlara geçici barınma yerleri sağlanması gereklidir. Örneğin İstanbul’da 250 bin bina yapılacağı söyleniyor. İstanbul gibi bir yerde yeni binalar inşa etmek, yapı yoğunluğunu artırmak demektir. Deprem bekleyen bir şehirde bu hareketin yapılması doğru değildir.

Kanal İstanbul Yapılmamalı

Kanal İstanbul da gündemde mi?

Biz, “deprem açısından kesinlikle yapılmamalı” diyoruz. Çünkü kanalın denize açılan kısmı, Marmara’daki aktif faylarla kesişiyor. Eğer bu faylar harekete geçerse, kanalın Küçükçekmece’ye kadar olan kısmı büyük zarar görür. Olası bir depremde inanılmaz heyelanlara neden olabilir. Ayrıca denizle bağlantılı bölümü de fay hatlarıyla dolu. Kurtarma, yardım ve hastalık taşıma açısından uygun değil. Hükümetin planları bilimsel gerçeklerle örtüşmüyor.

reklam

YORUM YAP