reklam
reklam
DOLAR39,1138% 0.03
EURO44,1345% -0.22
STERLIN52,7234% -0.07
FRANG46,9835% -0.64
ALTIN4.124,21% -0,22
BITCOIN108.264,99-0.457
reklam

Öğretmenlik Atamalarında Mülakat Kalkıyor! Milli Eğitimde Son Dönemlerde Neler Oluyor?

Yayınlanma Tarihi : Google News
Öğretmenlik Atamalarında Mülakat Kalkıyor! Milli Eğitimde Son Dönemlerde Neler Oluyor?
reklam

Şahin Aybek

Eğitimci Maksut Balmuk ile Milli Eğitimde yaşanan son gelişmeleri ele aldık.

Milli Eğitimde son dönemlerdeki durumu özetleyebilir misiniz?

Son 23 yılda Milli Eğitim, giderek artan bir şekilde siyasileşti. Bilimsel eğitimden uzaklaşarak cemaat ve tarikatlara daha fazla yönelmeye başladı ve hukuk sistemi askıya alındı.

Kasım ayından beri norm fazlası öğretmen sorununa yönelik genelgeler dolaşımdaydı; ancak hukuka aykırı düzenlemeler nedeniyle bu genelgeler Danıştay tarafından iptal edildi ve yeni bir karmaşa ortaya çıktı.

Norm fazlası sorunu için öğretmenlik meslek kanunu maddesi devreye sokulmaya çalışıldı; ancak ortada henüz bir yönetmelik yok. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), “kervan yolda dizilir” yaklaşımıyla hareket ettiğinden eleştiriliyordu; ancak artık bu durum “kervanı yanlış yola çıkararak” ilerliyor. Kanunda belirtilen ilçe grupları oluşturuldu ve yüz kilometre uzaklıktaki okullara sürgünler yapılmaya başlandı. Yönetmelik olmadan bu süreçten de vazgeçildi. MEB’in izlediği yol, tüm öğretmenlerin her sabah uzak mesafelere rahatlıkla gidebilecekleri izlenimini veriyor.

Son günlerde tartışılan proje okulu uygulaması nedeniyle 6 bin öğretmen okulsuz kaldı. Bu durum, herhangi bir kriter gözetilmeden gerçekleştirilmişti. Kriter olmadan yapılan atamaların savunulması mümkün değil; zira en nitelikli adaylar bile bu durumu anlatamaz. Proje okulları, MEB’in en köklü okullarının içini boşaltma ve kendi proje okullarını yaratma amacını taşımaktadır ve bu uygulama hızla hayata geçirilmektedir. Bu okullara öğretmen ve yöneticilerin kritersiz atanması, kamuoyunda bu okulların itibarını zedelemiştir.

Öğretmenlik mesleğinin en önemli yanı iş doyumudur. Ekonomik açıdan her zaman güçsüz kaldığımız halde, bu meslekte tatmin oranı yüksek kalmıştır ve ortaya çıkan ürün motivasyon kaynağımız olmuştur.

Ancak, MEB’de artık öğretmenin adı yok. Söylenenler çoğunlukla boş ve her geçen gün yeni angaryalarla karşı karşıya kalınıyor. Ekonomik açıdan zor durumda olan öğretmenler, emekli olma imkanına da sahip olamıyor. Kariyer basamaklarında, aylık 65-70 bin TL gibi yoksulluk sınırında bir maaş alan bir öğretmen, emekli olduğunda 30 bin TL ile açlık sınırı için mücadele etmek zorunda kalacak.

İktidar, memurlara iyileştirme adı altında 2023 yılında ek ödeme yaptı; bu ücret yaklaşık 16 bin TL olarak belirlenirken, uzman ve başöğretmen tazminatları 5.500 / 11.000 TL seviyesinde kalıyor. Çalışanlar emekli olduklarında, maaşlarındaki bu tutarların hiçbiri emekliliğe yansımıyor ve emekli maaşları oldukça düşük kalıyor.

Öğretmenlik mesleği, kanunda belirtildiği gibi 65 yaşına kadar sürdürülebilecek bir meslek değildir. Eğer ekonomik olarak tatmin edici imkânlar olsaydı, emekliliğini dolduran öğretmenler rahatlıkla emekli olabilirdi. Ancak mevcut şartlar maalesef bunu mümkün kılmıyor. Öğretmenler, zoraki bir görevle ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. 15-20 yıl önce emekli ikramiyesi ile ev veya otomobil almak mümkünken, günümüzde bu pek olanaklı değil; 30-40 yıllık deneyim ile bile bu imkânlar ortadan kalktı.

Öğretmenlerden laf açılmışken, atama bekleyen yüz binlerce öğretmen soruyor: Mülakat kalkacak mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Evet, mülakat kalkıyor; fakat bunu bir müjde olarak değil, tehlike olarak değerlendirmek zorundayım. Öğretmen atamalarında mülakat, şu anda başlayan 15 bin atamada uygulanacak ve sonrasında mülakat süreci sona erecek, ancak mülakattan daha kötü bir sistem devreye girecek. Öğretmenler, KPSS benzeri merkezi sınavdan sonra akademiye gidecekler ve 1-1,5 yıl eğitim alacaklar. Bu sürecin ardından sınavlara girecekler; başarı sağladıkları takdirde okullarda görev alacaklar. Ancak akademide başarısız olurlarsa, sistem yeniden başa dönecek. Akademiye kendi illerinde gitseler bile, yol ücreti gibi bir destek almayacaklar. Başka illere gidecek olurlarsa, barınma giderleriyle yüzleşecekler. Yemeği ve diğer harcamaları dert etmeden, sadece akademi süresi içinde yapılan elemelerin neye dayanarak ilerleyeceği belli değil.

Peki atamalarda en çok eleştirilen konulardan biri olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği kontenjanlarının bu kadar yüksek olmasının sebepleri nelerdir?

AKP iktidarları ile birlikte, ilköğretimde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde branş öğretmenlerinin eğitime girmesi sağlanıyordu. Ancak MEB, diğer branş öğretmenlerini sınıf öğretmenlerine verdirmeye karar verdi. Bu durum, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin branş öğretmenleri tarafından verilmesine yol açtı.

Okullarda ne kadar Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni var ise, çoğunluğu müdür veya müdür yardımcısı olarak atanmış bulunmaktadır. Yani okulları inanç gücüne dayalı olarak yönetmeye başladık. Ülkemizde 75 bin okulun müdürü ya da müdür yardımcısı olarak atanmasını düşündüğümüzde, bu kadroların neden dolmadığını daha iyi anlayabiliyoruz. Ayrıca liselerde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi haftada 1 saat iken 2 saate çıkarıldı ve 4+4+4 eğitim sistemi ile seçmeli dersler eklendi; bu dersler zorunlu seçmeli dersler olarak ilan edildi. Bunun yanı sıra artan İmam Hatip okullarını da eklediğimizde, kontenjanların dolmaması gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Ortaöğretim 3 yıla düşsün tartışmaları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Bizim problemimiz liselerin eğitim süresi değil. Nitelikli eğitim için ne tür adımlar attığımız ve fırsat eşitliğini ne ölçüde sağladığımızı tartışmamız gerekiyor. 4+4+4 eğitim sistemi ile 5 yıl olan ilköğretimin 4 yıla düşürülmesi, 50 bin öğretmen norm fazlası olacağı anlamına gelmektedir; bu durum sonunda ortaya çıkınca bazıları bunun farkına varmadı. Liselerin 3 yıla indirilmesi, 85 bin öğretmenin de fazladan kalmasına neden olacaktır. Böylece MEB, tüm mevcut boş kadroları kapatacak ve atama gerektirmeyecek. Zamanla branş öğretmenlerine diğer derslerin de yolunun açılması beklenmektedir. İşte bu kadar basit bir anlayış ve yaklaşım var. “Kırk yıllık kani olur mu?” diye sormaya devam ederiz.

Liseleri 3 yıldan 4 yıla çıkartan iktidar, şimdi de 4 yıldan 3 yıla indirerek hangi sorunu çözmeyi amaçlayacak? Liseler üzerindeki bu oynamalar ne kadar devam edecek? Önce alanlar kaldırıldı (Fen, Edebiyat, Matematik gibi). Örneğin benim mezuniyet diplomamda son sınıfım 6 MAT C olarak gözüküyor.

Yeterli değilmiş gibi tüm okullar ya meslek okulu ya da Anadolu okulu olarak yeniden düzenlendi; bu şekilde endüstri meslek, sağlık meslek, adalet meslek, tarım meslek gibi okulların tabelaları değiştirildi. Her liseye Anadolu ibaresinin eklenmesiyle eğitimde başarı ve kalitenin yükseleceği hayal edildi. Ancak bununla yetinmeyip, kriter olmaksızın proje okulları hayata geçirildi ve atamalar da bu kapsamda gerçekleştirildi. Bakan, istediğini atayabiliyor veya yerleştirebiliyor.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Artık eğitimde ortak akıl, adalet, hukuk ve bilimsellik kalmamıştır. Eğitimden laikliğin, bilimselliğin ve demokratik yaklaşımın çıkarılması, siyaseti ve dinselleştirmeyi öncelik haline getirirse, bu bazıları için belki memnuniyet verici olur; fakat ülke açısından büyük bir kayıp olur.

Eğitim, siyasetten arındırılmalıdır. Gerçek anlamda milli olmalıdır. Eğitim, siyasetten bağımsız bir anlayışla yönetilmelidir. Ancak bu noktada maalesef hiçbir umut kalmamıştır. Haziran’da beklenen bakan değişikliği bile anlamsızdır. İsimlerin değişmesi hiçbir şey ifade etmez; asıl gerekli olan anlayış değişikliğidir. Bu değişiklik için de iktidar değişikliği şart görünmektedir. Çünkü aynı deneyi tekrar tekrar uygulayıp farklı sonuçlar beklemek akla ve mantığa aykırıdır.

Sevgili hocam, bu değerli bilgiler için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…

reklam

YORUM YAP