reklam
reklam
DOLAR39,1011% 0.04
EURO44,4609% 0.52
STERLIN53,0381% 0.6
FRANG47,6494% 1.01
ALTIN4.204,13% 1,96
BITCOIN108.133,71-0.209
reklam

Kötülüğün En Saf Hali

Yayınlanma Tarihi : Google News
Kötülüğün En Saf Hali
reklam

Dünyanın en bilinen ifadelerinden biri olan Cogito ergo sum, yani “Düşünüyorum, öyleyse varım” ifadesi, Descartes’ın aklımızda eksik bir şekilde kaldığı gerçeğini ortaya koyuyor. Felsefecilere göre bu düşünce, “Dubito ergo cogito ergo sum” şeklinde tamamlanmalı; “Şüphe ediyorum, öyleyse düşünüyorum, öyleyse varım.” Bir gazetecinin temel ilkesinin şüphe etmek olduğu düşünüldüğünde, ifade zihnimde tam anlamıyla yerini buluyor.

Özünde, yalnızca gazetecilikte değil, hayatın her alanında şüphe, düşünmenin kapılarını açar. Keşifler, icatlar ve daha konforlu bir yaşam, bu yolla mümkün olmuştur. Birçok kişi “Çok eskiden çok daha mutluyduk”</strong; diyor olabilir. Ancak, geçmişte mutluluğun ne anlama geldiği açık değil; o zamanlar hayat, yöneticiler için çalışanların kan terlettiği bir kabustan ibaretti. İnanç sistemleri dahi, arzuların öte hayata geçişi için yaratılmıştır. Bugün geldiğimiz nokta, var olmaktan ziyade KUL olmanın yüceltilmesi oldu. Düşünmek ise tehlikeli ve yasak ilan ediliyor.

Düşünün; Türkiye, faizde, enflasyonda, gelir adaletsizliğinde ve demokratik normlarda dünyanın en alt sıralarında yer alıyor. Peki, Ankara’daki EKONOMİ ŞURASI’nda boğazları aşmış sıkıntılar dile getirilirken Erdoğan ne yapıyor? Sorunları çözme vaadiyle çeyrek yüzyıldır iktidarda oturan Erdoğan, İstanbul’da bir cami açılışı gerçekleştiriyor. Semtimizde cereyan ettiği için yakından tanık oldum. Yaklaşık 100 vatandaşın katılımıyla yapılan bu açılış, büyük bir güvenlik ordusu ve çelik bariyerlerle çevriliydi. Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı, son model arabalarla konvoy oluşturarak olay yerinde bulunuyordu. Çocuklar evde aç yatarken, bu ahvalde gülümseyerek selam verdiler ve daha sonra lüks yaşam alanlarına döndüler.

Sosyal medyada yapılan bir paylaşım bu durumu çok güzel etkiledi: “Geçenlerde Japonya 173 milyon dolara dünyanın en hızlı bilgisayarını inşa etti. Biz o paranın 10 katını Diyanet’e verdik ve Diyanet ‘baldızla ilişki nikah düşürmez’ dedi.” Eğer zihnimizde cinsellikten başka bir şeye yer bırakmazsak, sonuç budur. İmamoğlu’na karşı 19 Mart’tan bu yana yürütülen operasyonlar, neden simit ve peynirin dahi lüks haline geldiğini düşünmemizi engeller.

* * *
Peki, düşünmemek yalnızca refah ve geçimle ilgili bir kaygı mı? Hayır! Düşünmemek, ahlakı yok eder ve toplumu çürütür. Ahlak için Müslüman olmak yeterli olsaydı sorun olmayacaktı. Ancak, şu örnek gerçekten dikkat çekici: “İzmir Buca’da belediyeye ait bir kent lokantasına ürün yetiştiren seraya saldırı düzenlendi. Serada bulunan tüm ürünler yandı, tam 7,5 ton ürün çöpe gitti.” Kent lokantaları, İmamoğlu ve CHP’nin yerel yönetim projesinin önemli bir parçası. Görünen o ki, sırf bu yüzden iktidarın bir numaralı hedefi haline geldi. Buca’daki seranın su deposuna tuz konulduğu ve bu tuzun bitki köklerine zarar vererek yanmalarına yol açtığı anlaşıldı. Belediye Başkanı Görkem Duman bunu “hainlik” olarak tanımladı; evet, düpedüz hainlik. Yoksulların rızkına göz dikmek başka nasıl açıklanabilir ki?

Sorsanız, sokakta dolaşan pek çok destekçi gibi, Erdoğan iktidardan giderse Müslümanlığın elden gideceğine inanıyorlar. Düşünmeyi çoktan bıraktılar. Ne Erdoğan öncesini hatırlıyorlar, ne de onun da bir gün gideceğini akıl edebiliyorlar. Zihinlerinde Ali Erbaş’ın masallarının dışında hiçbir şey yok; “İBB operasyonlarında gizli tanıkların yaklaşık 800 dosyada yer almasının” anlamı ise tamamen dikkatten kaçıyor.

* * *
Cahit Uçuk, otobiyografik kitabı “Bir İmparatorluğun Çöküşü”nde şöyle anlatıyor: 29 Ekim 1923 akşamı, yaşadığı Karadeniz ilinde havai fişekler patlar. Bir köylü ne olduğunu sorar ve “Cumhuriyet ilan edildi” yanıtını alır. Tepki ise “Çok yaşa padişahım!” şeklindedir. Yüzyıllardır padişahlıkla yaşayanlar için bu şaşırtıcı değildir. Genetik kodlarla iç içe geçmiş korkular ve alışkanlıklar söz konusudur. Cumhuriyet, yurttaş yaratma projesi ile yola çıkmışken, toprak ağaları, aşiret reisleri ve tarikatlara teslim olmuştur.

Bu nedenle, mesele İmamoğlu ve arkadaşlarını hukuksuzluğun pençesinden kurtarmanın ötesinde; Cumhuriyet’i kurtarmak için akılla barışmak zorundayız. Kent lokantalarını baltalamak amacıyla seralarda yapılanlar, yarın insanlara da yapılabilir. Olmaz mı? Aklın devre dışı kaldığı bir dünyaya baktığımızda, göreceğimiz en çarpıcı örnek Taliban Afganistanı’dır.

reklam

YORUM YAP