

“Haksızlık karşısında eğilmeyiniz.”
“Çünkü hakkınızla beraber,”
“şerefinizi de kaybedersiniz.”
Şahı Merdan Ali
35 yıldır İngiltere’de yaşayan Halk TV Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Cafer Mahiroğlu hakkında, sahte tanık ifadelerine dayanarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yakalama emri çıkarıldı. Bu mesnetsiz kumpas, basın özgürlüğüne yönelik bir saldırının habercisidir. Yandaş gazeteciler bu bahane ile Halk TV’ye kayyum atanacağı spekülasyonlarına şimdiden başlamışlardır.
Başsavcılığın açıklamasına göre, bu karar Aziz İhsan Aktaş’ın ‘etkin pişmanlık’ kapsamında verdiği ifadelerin ardından alınmıştır. Aktaş, “suç örgütüne üye olma”, “ihaleye fesat karıştırma” ve “haksız mal edinme” suçlamaları ile başlatılan soruşturma çerçevesinde 17 Ocak’ta tutuklanmış, 4 Haziran’da ‘itirafçı’ olarak serbest bırakılmıştır.
Bir yandan barış temaları dile getirilirken, diğer yandan düşman hukuku uygulanması, siyasi rejimin çelişkisini gözler önüne sermektedir. Barışın konuşulduğu günlerde, toplumsal ayrışmaları derinleştiren girişimler ve saldırılar sürdürülmekte; bu süreçler engellenmek üzere çeşitli adımlar atılmaktadır.
Toplumsal kutuplaşma sürerken, barış sürecinin başarılı bir biçimde sonuçlanması beklenemez.
Otoriter rejim altında demokratikleşme olmaksızın barış inşa edilebilir mi?
Kurumlar ele geçirilerek, faşizmin kurumsallaşmasına yönelik her adım, toplumsal muhalefeti susturmak amacıyla atılmaktadır. Bu durum, dikensiz bir gül bahçesi yaratma çabasıdır.
Medya üzerinden kirli bilgi üretilerek, yanlı algılar oluşturulmakta ve toplum yönlendirilmek istenmektedir. Rejime uygun olarak, Hitler tarzı propaganda yöntemleri kullanılarak sindirilmiş birey profili oluşturma çabası sürmektedir.
Faşizmin acımasız baskısı her alanda hissedilir hale gelmiştir. Siyasi iktidar, muhalefetin sesini dindirmek için tüm yolları denemekte; bahanelerle yerel yönetimlerin işlevselliğini engellerken, etkin yöneticilerin özgürlüklerini kısıtlamaktadır. Adalet kurumu da bu kumpas darbesinde kullanılmaktadır.
Günümüzde Adalet Kurumu, demokratik Cumhuriyet’in en büyük engeli haline gelmiştir. Siyasallaşmış yapısıyla iktidarın destekçisi konumuna yükselmiştir. Yargı bağımsızlığı, siyasi iktidarın insafına terk edilmiştir. Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir yargıdan adalet beklemek yanıltıcıdır.
Halkın sesi olan basın ve medya, her yoldan siyasi iktidara tabi olmaya zorlanmaktadır. Bunun en somut örneği, Flash TV’nin el değiştirme sürecidir. Halk TV Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Cafer Mahiroğlu’nun satın aldığı Flash TV, siyasi iktidarın etkisiyle yandaş bir iş insanına devredilmiştir.
Bugüne kadar Halk TV, Tele 1, Sözcü TV, Now TV gibi kanallar gerçeklerin sesi oldukları için milyonlarca lira ceza almış ve günlerce ekranları karartılmıştır.
Yetmiyormuş gibi, kumpaslar yoluyla sahte tanık ifadelerine dayanarak soruşturmalar gündeme gelmiştir. Yandaş medya, bu haberleri gerçekmiş gibi yayınlayarak siyasi iktidarın faşizan eğilimlerine destek vermektedir.
Tutuklanan gazetecilerin, yazarların, belediye başkanlarının, iş insanlarının, insan hakları aktivistlerinin ve gençlerin yargılanmaları yasal dayanaklardan yoksundur. Tutuklanmamaları gereken bireyler ise özgürlüklerinden mahrum kalmaktadır.
Haksız yere tutuklananların yargı süreçleri sürüncemede bırakılmakta, birçok kişinin iddianamesi bile hazırlanmazken insani olmayan yöntemlerle sürgün edilmeleri keyfi bir durumu yansıtmakta. Adalet, kimsenin keyfi davranışlarına bırakılmayacak kadar önemlidir. Ayrıca sürgün edilenlere yolda itirafçı olmaları için baskı yapılması, akıl dışı bir yaklaşımdır.
Özellikle görevlerini titizlikle yürüten belediye başkanlarının ve bürokratların bir kısmı, cezaevlerine sürgün edilerek büyük bir haksızlığa uğratılmıştır.
Toplumsal kutuplaşmanın had safhaya ulaştığı ülkemizde barış, demokrasi, düşünce, din, vicdan ve basın özgürlüğü konularını gündeme getirmek aymazlıktır.
Bu koşullar altında, bu siyasal İslamcı iktidar ile “Barış” sağlanabilir mi, yoksa demokratikleşme olmaksızın barış mümkün müdür?
Sözün özü “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır!”