

Erdoğan hükümetinin önemli bir parçası olan araştırma kuruluşu SETA’nın “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” başlıklı raporu, Temmuz 2019’da yayınlandığında büyük yankı uyandırmıştı. Tepkilerde haklı nedenler olduğu açıkça ortadaydı.
Raporu hazırlayanlar, uluslararası medya kuruluşlarını muhalif medyanın önemli bir parçası olarak görürken, buralarda çalışan gazetecileri de “Türkiye’ye sızmış bazı kişiler” olarak nitelendiriyordu.
Akademik bir formatta hazırlanan rapor, BBC Türkçe, DW Türkçe, Amerika’nın Sesi, Sputnik Türkiye, Euronews Türkçe, Independent Türkiye ve CRI Türk gibi medyaları hedef almıştı. Bu kuruluşlarda çalışan Türk gazeteciler tek tek fişlenmiş, sosyal medya paylaşımları ve özel yaşamları detaylıca incelenmişti.
Yerli ve yabancı gazetecileri küçümsemek ve “etki ajanı” olarak göstermek amacıyla gazetecilik dışındaki etkinlikleri bile sorgulanmış, paylaşımların yanı sıra haberlerin çarpıtılmasından çekinilmemişti.
BBC’den Murat Nişancıoğlu’nun belirttiği gibi, rapordaki “uzantılar” kelimesi bile raporun ciddiyetsizliğini ve hazırlayanların gazetecilere karşı sahip olduğu önyargıyı gözler önüne seriyordu.
Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) rapor hakkında suç duyurusunda bulundular fakat sonuç alamadılar. Savcılık, raporu “düşünceyi açıklama özgürlüğü” kapsamında değerlendirerek takipsizlik kararı verdi ve rapor zamanla unutuldu.
Geçen altı yıl içinde SETA’nın bu raporu, uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye’deki çalışmalarını nasıl etkilemiştir? AKP iktidarı, SETA’nın önerilerini nasıl hayata geçirmiştir?
Bu soruların yanıtlarını aramak amacıyla uluslararası medya kuruluşlarıyla ilgili gelişmeleri derledim. Zira raporu yok saymak yerine medya tarihine kaydedilmesinin gelecekte büyük öneme sahip olduğunu düşünüyorum.
Raporu yazanların kazanımları
Raporun en büyük kazananı olan İsmail Çağlar, raporun ilk imzasını atmıştı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Yeni Şafak yazarı Turgay Yerlikaya ile birlikte 2016’da “Türkiye’de basın özgürlüğü” kitabını yayımlamıştı ve o dönemde İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde akademisyen olarak görev yapıyordu.
Raporun yayımlanmasından sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne atanan Çağlar, doçent unvanını aldı ve Takvim gazetesinde yazmaya başladı. Cumhurbaşkanlığı’nı temsil eden Basın İlan Kurumu (BİK) Genel Kurul üyeliğine de atandı.
SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran da raporun yayımlandığı günlerde Dışişleri Bakan Yardımcılığı’na terfi etti. Onun yerine Nebi Miş geçti ve Duran gibi Miş de Sabah gazetesinde yazmaya başladı.
SETA’nın Sabah ve Takvim gazeteleriyle bu denli sıkı bir ilişkisi, Turkuvaz Medya Grubu CEO’su Serhat Albayrak’ın SETA Vakfı başkanlığını yürütmesi nedeniyle anlaşılabilir bir durum.
Raporun yayımlandığı dönemin koşulları
SETA raporunun yayımlandığı 2019, uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye’ye ilgisinin arttığı bir dönemdi. Raporda, Batılı medya organlarının Türkçe versiyonlarının haber sayısında ve içeriğinde belirgin bir artış olduğu belirtiliyordu.
Oysa BBC, DW ve Sputnik Türkiye gibi kuruluşlar yıllardır yayındaydılar. 1957’den beri yayın yapan Pekin Radyosu, 2016’dan itibaren CRI Türk adını alarak yayınlarını genişletmişti.
Nisan 2019’da Independent Türkçe de bu kuruluşlara katıldı, ardından DW’nin öncülüğünde +90 adlı YouTube platformu kuruldu. Bu projeye BBC, France 24 ve VOA da destek verdi.
SETA raporu, CRI Türk ve Independent Türkçe’yi “çoğulcu bir tablo çizdikleri” gerekçesiyle diğer kuruluşlardan ayırıyordu. Raporda, “CRI Türk haricindeki mecralarda mevcut hükümet karşıtı bir haber dili öne çıkmıştır” ifadesi yer alıyordu.
Raporda, Türkiye gazeteciler ve gazetecilik için “yüksek risk grubunda bir ülke” olarak tanımlanıyordu. Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nün 2018-2019 yıllarında yapılan “Medyada Çoğulculuk Araştırması”na göre, Türkiye, gazeteciler ve gazetecilik için Avrupa’daki en riskli ülke olarak değerlendirilmişti.
Yabancı gazetecilerin çalışma koşulları
Türkiye’deki yabancı medya kuruluşları ve bu kuruluşlarda çalışan yerli ve yabancı gazeteciler, başlangıçta rapordan doğrudan etkilenmediler; ancak zamanla raporun önemli sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Raporda belirtilen kuruluşlarda çalışan gazetecilerin çalışma koşulları kısıtlandı. İktidardaki siyasi aktörler, bu medya kuruluşlarında çalışan gazetecilerle iletişim kurmaktan çekinmeye başladılar.
Raporun hedef gösterdiği gazetecilerin durumları, Türkiye’de çalışan yabancı gazetecilerin durumlarını da zorlaştırdı. Eleştirel haberler yapan gazeteciler sıklıkla “ajan” olarak damgalanıyorlardı. “Akreditasyon” konusunda yaşanan sıkıntılar ise giderek arttı; akredite olan gazetecilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkinliklerine katılmaları zorlaştı.
Örneğin, Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink 2022’de Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nden ve Türkiye’den sınır dışı edildi. RTL Nieuws çalışanları, Yunanistan’dan Türkiye’ye gelen sığınmacılar hakkında haber yapmak istedikleri için mahkemeye çıkmak zorunda kaldılar. Ayrıca, Yunan gazeteciler yeni açılan toplu mezarları görüntülemedikleri için Diyanet İşleri Başkanlığı personeli tarafından engellendi.
Son dönemde, Belçikalı gazeteci Chris Den Hond İstanbul Havalimanı’ndan geri gönderildi ve Fransız Haber Ajansı’na (AFP) çalışan Yasin Akgül, protestoları görüntülemek üzere gözaltına alındı. İki gün gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı.
Gazetecilik diplomatik pazarlıkların konusu
İsveçli gazeteci Joakim Medin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınmasından sonra gözaltına alındı ve 49 gün cezaevinde tutuldu. Medin’e yöneltilen suçlamalar arasında “silahlı terör örgütüne üyelik” ve “Cumhurbaşkanına hakaret” yer alıyordu. Medin’in serbest kalmasında MLSA’nın itirazı etkili oldu.
Ayrıca, 2018’de Die Welt gazetesinin Türkiye temsilcisi Deniz Yücel’in tutuklanması, Almanya Dışişleri Bakanı ile Erdoğan arasındaki görüşmelerin neticesinde gerçekleşmişti. Yabancı gazetecilerin tutuklanması ve serbest bırakılması diplomatik pazarlıklara dönüşmüş durumda.
Joakim Medin gibi Deniz Yücel de aniden tahliye edildikten sonra özel uçakla ülkesine geri döndü.
Deutsche Welle (DW) Türkçe
RTÜK, Şubat 2022’de SETA raporunda hedef alınan Amerika’nın Sesi (VOA), DW ve Euronews’in Türkçe yayınları için lisans zorunluluğu getirdi. Bu üç kuruluşa 72 saat içinde lisans alma zorunluluğu getirildi. RTÜK, haber sitelerini radyo yayını olarak değerlendirmeye çalışarak denetim altına almaya çalıştı.
DW, lisans başvurusunu reddetti ve bu nedenle RTÜK, DW’nin haber sitesine 30 Haziran 2022’den itibaren erişim engeli getirdi. Bunun sonucunda DW Türkçe muhabiri Alican Uludağ’ın da soruşturmaya uğramasıyla lisans başvurusu yapılamaz hale geldi.
VOA da şaşırtıcı bir şekilde RTÜK’ün kararına direndi; bu süreçte VOA’nın haber sitesine erişim engeli getirildi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, VOA muhabirine yönelik sert sözler sarf etti. 15 Mart 2025 tarihinde, VOA Türkçe dahil tüm dil servislerinin kapatıldığı duyuruldu.
BBC Türkçe, RTÜK’ün lisans başvurusuna tabi olmaması nedeniyle yayınlarına devam edebilmiştir, ancak AKP iktidarının BBC, VOA ve DW gibi kuruluşlar üzerinde baskı kurma çabaları devam etmektedir.
EURONEWS TÜRKÇE
CNN’in Avrupa’daki karşılığı olan Euronews, 1993 yılında kuruldu ve Türkçe yayınlarına 2010’da başladı. 2021 yılında AB’nin fonları azaltması üzerine Euronews Türkçe’nin kapanacağına dair haberler çıkmıştı ancak bu yalanlandı. 2022’de RTÜK, Euronews Türkçe’ye lisans uyarısında bulundu; sonrasında görüntülü yayınları kaldırınca lisans kararı geri çekildi.
Euronews Türkçe, 2022’de İstanbul’da yeni bir büro açtı. Anadolu Ajansı’ndan transfer edilen Büro Şefi Emre Başaran liderliğinde ekip kuruldu ve Dışişleri Bakanlığı ile iyi ilişkiler geliştirilmiştir.
INDEPENDENT TÜRKÇE
Türkiye’deki Independent Türkçe, Suudi Arabistan ve Rus iş dünyası ile bağlantılı olarak adını duyurmuştur. SETA raporunda hedef gösterildikten sonra bazı engellemelere maruz kalmıştır. Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin düzelmesiyle birlikte erişim engeli kaldırılmıştır.
Daha riskli, daha sınırlı
AKP-MHP iktidarı, eleştirel gazetecilik yapanların üzerindeki baskıları artırmaya devam etmektedir. Yabancı gazeteciler, çalışma izinlerini kaybetmemek için devletle işbirliği yapmak zorunda kalmaktadır. Türkiye, yabancı gazeteciler için giderek daha riskli bir alan haline geliyor. Özellikle eleştirel haber yapan gazeteciler, ülkeye girmekten kaçınmaktadır.
Sonuç olarak, SETA raporu fiili olarak uygulanmakta, ancak uluslararası medya kuruluşlarının haber yayınlama yöntemlerini etkileme konusunda başarılı olamamıştır. İktidarın uluslararası medyadaki görünürlüğünü kısıtlamak gibi birtakım sonuçlar ortaya çıkmıştır.