

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 51. Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda önemli açıklamalarda bulundu.
İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına değinen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
NAZİ KAMPLARINI GERİDE BIRAKAN KOŞULLAR
Son iki yıldır, İsrail’in işgal,istila ve yıkım politikalarıyla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Batılı güçlerin koşulsuz desteğini alan İsrail, bölgemizi daha fazla istikrarsızlığa sürüklüyor. Gazze ve Batı Şeria’ya düzenlenen saldırılar sonrasında, Gazze devasa bir enkaza dönüştü. Sağlık merkezleri, okullar, camiler ve kiliseler bombalandı. Yardım almak için kuyrukta bekleyen masum insanları hunharca katlettiler. Her gün çoğu çocuk ve kadın olan yüzlerce sivil, İsrail güçleri tarafından bilerek şehit ediliyor. Gazze’deki 2 milyon insan, Nazi kamplarını geride bırakan şartlarda 21 aydır hayatta kalma mücadelesi veriyor.
İRAN’IN YASAL ADIMLARI
Gazze ile birlikte İsrail, Lübnan, Yemen ve Suriye’yi de hedef almıştır. Hava bombardımanlarının yanı sıra Suriye’deki çeşitli grupları kışkırtarak orayı da karıştırmaya çalışmıştır. Şu anda, İsrail’in devlet terörüne karşı 13 Haziran’dan bu yana İran da muhatap durumundadır. Netanyahu hükümeti, bu saldırılarıyla bölgesel barışın önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha ispatlamıştır.
SALDIRILAR HAYDUTLUKTUR
İsrail’in İran’a yönelik saldırılarını en güçlü şekilde kınıyorum. Terör saldırıları sonucu hayatını kaybeden İranlı vatandaşlar için ülkem ve milletim adına taziyelerimi iletiyorum. Binlerce yıllık tarihiyle ve dayanışma ruhuyla İran halkı, bugünleri de atlatacak güce sahiptir. İsrail’in Gazze, Lübnan, Yemen, Suriye ve son olarak İran’a yönelik saldırıları, haydutluk tanımına girmektedir. İran’ın bu devlet terörü karşısında halkını savunmak için aldığı önlemler, tamamen doğal ve meşrudur.
NETANYAHU VE CİNAYET ŞEBEKESİ
Uluslararası hukukun ihlal edildiği bu mütecaviz eylemler, İsrail’in bölgede sürdürdüğü stratejik istikrarsızlaştırma politikalarını desteklemektedir. Saldırıların, İran’ın nükleer programıyla ilgili müzakerelerin yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşmesi manidardır. Nükleer çalışmaları denetimden uzak olan ve şeffaflığa önem vermeyen İsrail’in, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasına taraf olan diğer ülkelere ahlaki ders vermesi büyük bir riyakarlıktır. Netanyahu hükümeti, bu saldırılarla müzakereleri baltalamayı hedeflemiştir. Yaşananlar, Netanyahu ve cinayet şebekesinin diplomatik çözümlere karşı durduğunu göstermektedir.
HAM BİR HAYALİN PEŞİNDEN GİDİYOR
İsrail, 1967 sınırları esas alınarak, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletiyle yan yana barış içinde yaşamak yerine, savaşı bölgede yaymaya çalışmaktadır. Hitler’in yaktığı ateşin, nasıl ki dünya genelinde kaosa yol açtığını, Netanyahu’nun Siyonist emellerinin de aynı şekilde büyük bir felakete neden olma potansiyeli taşımaktadır.
İlk kıblemiz olan Mescid-i Aksa’nın dokunulmazlığına el uzatılması, Kudüs-ü Şerif’in tarihi statüsünün tehdit edilmesi ve bölgenin parçalanması niyetlerinin açıkça ifade edildiği mesajlar, bu kötü planların bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Netanyahu’nun amaçlarını çok iyi biliyoruz. Bölgeyi ateş ve kaosa sürükleyerek güvenlik sağlanacağı yanılgısına düşenlerin, ham bir hayalin peşinde koştuklarını unutmaması gerekiyor.
YENİ BİR SKYES-PİCOT İLE KARŞILAŞMAYACAĞIZ
İsrail, komşularının güvenliğini tehdit ederek kendi güvenliğini sağlayamaz. Evdeki hesabın çarşıya uymadığını göreceklerdir. İsrail’in kanlı elleriyle bölgede düzen sağlaması mümkün değildir. Türkiye olarak, bölgemizde sınırları kanla çizilecek yeni bir Sykes-Picot düzeninin kurulmasına asla izin vermeyeceğimizi buradan vurguluyorum. Gazze halkının açlıkla cezalandırılmasına, Batı Şeria’da devlet ve yerleşimci terörüne, Mescid-i Aksa’nın tarihi statüsünü yok etme çabalarına kesinlikle karşı duracağız.
ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPMAYA HAZIRIZ
Uluslararası topluma, özellikle İsrail üzerinde etkili olan ülkelere bir kez daha sesleniyorum: Netanyahu’nun çatışmaları derinleştirme amacıyla söylediği, övgü ambalajına sarılmış zehirli sözlerine kimse güvenmemelidir. Bölgenin yeni bir savaşı ve istikrarsızlığa tahammülü yoktur. Akıl, sağduyu ve temkin önceliğimiz olmalıdır. Yanlışı daha büyük bir yanlışla örtme gafletine asla düşmemelidir. Buradan bir kez daha, çözümün ancak diplomasi ve diyalog yoluyla gerçekleşeceğini vurguluyor, üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazır olduğumuzu ifade ediyorum.