

Beşiktaş’ın eski kulüp müdürü, rahmetli Cemil Ulusel, benim için unutulmaz bir insandı. 14-15 yıl boyunca Beşiktaş muhabirliği yaptım ve kendisiyle çok yakın bir ilişkimiz vardı. Kulüp binasının girişinde bulunan odasında, kendine has bir tarzı ve hep burnumda tüten ilginç bir parfümü vardı; bunu asla unutmuyorum. Üst katta yönetim toplantıları sırasında genellikle odasında oturur, sohbet ederek toplantının bitmesini beklerdim. Özellikle transfer görüşmeleri sırasında futbolcular yukarıda yeni sözleşme için görüşürken bana duvardaki yağlıboya resimlerle siyah beyaz fotoğrafları gösterir, hep şöyle derdi:
– Bak şunlara. Hepsi büyük futbolcuydu. Beşiktaş burası, kimler geldi kimler geçti. Eğer efsane olmak istiyorlarsa, atacaklar imzayı.
Özellikle yukarıdan herhangi bir futbolcu için “Anlaşma tamam” haberi geldiğinde çok mutlu olurdu. Sigarasından derin bir nefes çekip dumanını izlerken “Aferin çocuk, en akıllı işi yaptı. Zaten Süleyman abi (Seba) izin vermezdi gitmesine.” derdi.
Süleyman Seba’nın Orucunu Tehlikeye Sokan Futbolcu
(Cemil Ulusel, Süleyman Seba’nın arkasında duran soldan üçüncü)
Cemil abiyle başladım bu yazıya, şimdi de ondan bir anekdot aktarayım. “Süleyman Seba” kitabı için yaptığım görüşmede şöyle anlatmıştı:
Süleyman abi, Ramazan aylarında orucunu asla tutmazdı. 1986 yılının Ramazan ayında Trabzonspor ile oynadığımız maç, şampiyon olmamız için kritik bir karşılaşmaydı. Hepimiz oruçluyduk ama o, hepimizden daha heyecanlıydı. O sırada Gökhan golü attı; hepimiz ayaktaydık! Süleyman abi de ayaktaydı. Gözüm sehpada duran su şişesine takıldı, şişeyi aldı ve açmaya başladı. Hemen kolundan tuttum:
– Abi dedim, aman orucunu bozacaksın!
Durdu ve gülmeye başladı. Sonra – Ulan Cemil, ne vardı içseydim? Unutmuş olduğum için orucum bozulmamış olacaktı! dedi. Süleyman abi sert görünürdü ama espri yapmayı da çok severdi.
Bir de rakiplerine çok önem verirdi. Örneğin, Ankara’da bir Cumhurbaşkanlığı Kupası maçı oynadık; Galatasaray ile karşılaştık ve kupayı kazandık. Dönerken Galatasaray takımı da aynı uçaktaydı. Bizim çocuklardan bazıları, uçağın arkasında kupanın içine şampanya koyup içiyorlardı. Süleyman abi yanımdan geçerken – Cemil, rakibimize ayıp oluyor. Bu adamları yendik, üzgünler. Hürmet etmek lazım. Git şu çocuklardan kupayı al, yerlerine otursunlar! dedi. Gittim ve onları uyardım. Süleyman abinin sözlerini ilettim ve hak verdiler. Kupayı geri aldım ve sessiz bir şekilde İstanbul’a döndük. Sanki iki takım da kaybetmişti maçı!
Gelelim Efsane Stopere
Futbol tarihine baktığımızda Beşiktaş’tan pek çok ünlü futbolcu geçti. Ama bazıları var ki, onların yeri çok özeldir. Kulüple özdeşleşmişlerdir ve Beşiktaş adı geçince akla hemen gelirler.
Bu isimlerden biri de Gökhan Keskin’dir.
Efsane sol bek olarak anılır.
Dikilitaş’tan, 17 yaşında Beşiktaş’a geldiği o dönemde 12 yıl boyunca formasını hiç çıkarmadan giydi. O zamanlar hala ezbere bildiğimiz gibi: Kapat gözlerini… Say Beşiktaş 11’ini.
Recep Gökhan Ulvi Kadir
İşte o unutulmaz takımın savunma bel kemiği. Öncelikle orta sahada başlayan, Samet Aybaba’dan sonra defansta yerini alarak Türkiye’nin en iyisi olmuştur. Şampiyonluklarda ve kupalarda çok önemli bir rol oynamış, Beşiktaşlılığı tüm kalbiyle yaşamıştır.
Bu anılardan birkaçını kendi ağzından aktaracağım:
Ne Büyük Adam
Çocukken her insanın bir kahramanı vardır. 40 yaşında bile olsa, gözünüzde o yine ulu bir çınar gibi durur. “Ne büyük adam” dersiniz; her şeyi bildiğini hissedersiniz. Yaş geçtikçe o kahraman küçülür. Önce “Bilmiyor” fikrine kapılırsınız, sonunda da “Aslında hiçbir şeyi bilmiyormuş, ben daha bilgiliyim” şeklinde düşünmeye başlarsınız. Ama Süleyman abi öyle değildi. Ben 17 yaşındaydım tanıştığımda ve onun için hala büyük bir adamdı. Ölümünde 50’sine merdiven dayamıştım ama o hep en büyük ve her şeyi bilen kişi olarak kalmıştı, sadece benim için değil, onu tanıyan herkes için.
17 yaşında Beşiktaş’ın genç takımında oynuyordum ve A takıma çıkmam için birkaç yıl beklemem gerektiğini düşünüyordum. Ancak o sezon lig devre arasında beklenmedik bir durum oldu. Beni kulübe çağırdılar; o sırada Sıraselviler’de bulunan kulüp, heyecanla koşa koşa gittim. Büyük Haluk beklenmedik bir ceza aldı ve bu nedenle beni profesyonel yapacaklarmış. İşte orada tanıştık.
Ayağa kalktı, tokalaştı. Mesafeli biriydi; şekli, şemali, bıyıkları, konuşmasıyla bambaşkaydı. Küçük yaşta heyecanlandığım gibi bir hissiyat. Çıkıp kulüpten, ne de olsa artık Beşiktaş takımının profesyonel futbolcusuydum.
6 Transfer Döneminde de Yüzünü Göremedim
Sonraki yıllarda takımın değişmez oyuncularından biri olmuştum. Bizim zamanımızda sözleşmeler 2 yılda bir yapılırdı. 6 transfer döneminde Beşiktaş’ta bulundum ama o toplantılarda Süleyman abinin yüzünü hiç göremedim. Görüşmeye gittiğimizde odada genelde 3 yönetici olurdu. Süleyman abi ise odasından çıkmazdı. Tanıdık olan yöneticilerden biri, genellikle Metin Keçeli olurdu. Süleyman abi ise odasında oturur, çıkmazdı; bunu bilirdik. Oturur görüşürdük, sonunda bize son teklifi bildirirlerdi. Düşünmek için süre isterdik ama ben hiç alamadım. En sonunda Metin abi; – Kabul etmiyorsan o zaman buyur Süleyman abiye, derdi.
(Metin Keçeli ve Süleyman Seba)
Ne diyeceksin? Süleyman abiyle para mı konuşacaksın? Pazarlık mı edeceksin? Yanına gidemez, bu yüzden imzayı atıp kulüpten çıkıyordum. Bir transfer döneminde, ismini burada anmayacağım bir kulüp bana Beşiktaş’tan alacağım parayı peşin olarak vermeyi teklif etti. Ama Süleyman abiye bunu nasıl diyecektim ki; onu reddettim.
Bu Kızla Görüşmeyeceksin Gökhan!
Süleyman abi bazen takım kötü gittiğinde bizi toplar, konuşurdu. Her şeyden haberdar olurdu. Öyle sözler söylerdi ki; “Bunu da mı öğrenmiş” der, şaşırırdık. Hatta özel yaşantımızdan bile haberi olurdu. Bir gün Fulya’ya haber göndermiş; “Gökhan antrenmandan sonra kulübe gelsin, onunla konuşacağım” demiş. O gün duyduğum heyecanı hala hatırlıyorum. “Acaba ne oldu? Yanlış bir şey mi yaptım?” düşünerek kulübe gittim. Odasına girdiğimde, – Gel Gökhan, dedim. Otur bakalım şuraya. Elimi sıktıktan sonra beni karşısına oturttu, çay söyledi. İlk olarak takımın durumunu sordu. Sonra benimle ilgili konuştu. O zamanlar genç bir adamdım ve evlenmemiştim. İyi futbolcu olduğumu, kendime dikkat etmem gerektiğini anlattı. Sonunda, – Bak oğlum, gençsin, yakışıklısın, şöhretlisin…
– !!!
– Bunun değerini bil. Yanlış yollara sapma! Arkadaşlarını dikkatli seç.
– Seçiyorum başkanım, dedim. O devam etti;
– Kız arkadaşın da olacak elbet.
Renklerim açıldı!
– Abi, şimdilik öyle bir şey yok gibisinden bir şey söyledim.
– Olmaz olur mu? Ben biliyorum, demez mi?
– Nasıl başkanım!
– Bak oğlum. Son zamanlarda bir kadınla geziyorsun!
– Yok efendim!
– Saklama, işte biliyorum, dedi ve bahsettiği kişinin adını, soyadını söyledi. Adeta donmuş kalmıştım, soğuk soğuk terlediğimi hissettim.
O bana:
– Gençsin. Yakışıklısın. Şöhretin de var. Daha iyilerine layıksın. O kişi sana layık değil. Seni kullanıyor! Her şeyi anlattı, ben bile bu kadarını bilemiyordum. Son olarak, – Bu kızla görüşmeyeceksin Gökhan! Bitti artık. dedi. Yanında çıktım. O zaman belki biraz kırıldım ama sonradan anladım ki; söylediği her şey doğruydu. Başkanımızdı ama aynı zamanda babamızdı. Bizlerle, yani evlatlarıyla bu kadar ilgiliydi…
Serdal Adalı Hedefi 12’den Vurdu
Gece haberini aldım. Başkan Serdal Adalı’nın Gökhan Keskin kararını vermiş olduğunu öğrendim. Büyük Beşiktaşlıyı futbol akademilerinin başına getireceği söyleniyor. Kendi kendime dedim ki;
“Helal olsun Serdal Adalı, bu kez hedefi 12’den vurmuş!”
Gökhan Keskin’in futbol bilgisini tartışmak beni aşar ama Beşiktaşlılık duruşunun yaşayan temsilcisi olduğunu kalıbımı basarım. Yetiştireceği genç futbolculara, futbol bilgileri kadar Beşiktaşlılığı da öğreteceğine kefilim.
Çünkü…
Süleyman Seba ahlakı var ruhunda.
Rıza, Metin, Ali, Feyyaz, Ulvi, Kadir, Şifo Mehmet’li kadronun hamuru var.
Büyüklerine saygı, küçüklerine sevgi var. Yaşayan efsane Metin Keçeli’nin Beşiktaşlı duruşu var.
İşte o Gökhan Keskin şimdi geri döndü. Efsane stoper, artık yeni efsaneler bulmak için Beşiktaş’ında çalışacak. Yıllar geçse de camiasından ayrı kalmadı. Kalbi kopmadı, kopamazdı.
Serdal Adalı’yı bir kez daha alkışlıyorum.
“Hoş geldin büyük efsane!”