

Hülya Özmen- Muhalif- Özel
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun 22 Mayıs Perşembe Günü toplantısında ele alınması planlanan, AK Partili milletvekilleri tarafından Meclis’e sunulan 35 maddelik “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde (KHK) Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinde”, Cumhurbaşkanı’na ‘ordudan ayırma’ yetkisi bulunuyor. Kamuoyunda endişe yaratan bu düzenleme hakkında, CHP Zonguldak Milletvekili ve TBMM Milli Savunma Komisyonu Üyesi Op. Dr. Eylem Ertuğ Ertuğrul, Anayasa Mahkemesi’nin 2023 yılında benzer bir düzenlemeyi iptal ettiğini hatırlatarak, “Ancak AKP, AYM kararına rağmen bu yetkileri bu kez yasa yoluyla geri getirmekte ısrar ediyor” dedi. TSK’nın temel işleyiş ilkesinin, sıkı bir hiyerarşik yapı ve komuta birliği esasına dayandığını vurgulayan Ertuğrul, bunun bozulmasının doğurabileceği sonuçları dile getirdi.
Ertuğ Ertuğrul, “TSK’nın tüm faaliyetleri, başta İç Hizmet Kanunu olmak üzere yasal çerçevede yürütülür. TSK bir ‘kanun ordusudur’. Eğer Cumhurbaşkanı’na bu yetkiyi doğrudan verirseniz, ilk bozulacak şey ast-üst ilişkisi olur. TSK’yı bu kanun ordusu kimliğinden uzaklaştırmış olursunuz.” ifadelerini kullandı.
CHP Zonguldak Milletvekili, TBMM Milli Savunma Komisyonu Üyesi Op. Dr. Eylem Ertuğ Ertuğrul’un Muhalif’e yaptığı değerlendirmelerde öne çıkan noktalar ise şöyle:
Cumhurbaşkanı’na Subay İhraç Yetkisi: TSK’da Disiplin mi, Siyasileşme mi?
AK Parti tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan son torba yasa teklifinde, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personel rejimini ilgilendiren düzenlemeler dikkat çekici bir biçimde Cumhurbaşkanı’na yeni yetkiler veriyor. Torba yasa teklifine göre Cumhurbaşkanı, rütbesi teğmen ile albay arasında olan subayları disiplinsizlik gerekçesiyle resen ordudan ihraç etme yetkisine sahip olacak. 2023 yılında Anayasa Mahkemesi, bu doğrultuda çıkarılmış benzer bir düzenlemeyi iptal etmişti. Buna rağmen AKP, AYM kararına aykırı olarak aynı yetkileri yasa yoluyla yeniden getirmeye kararlı.
Mevcut durumda, subayların disiplinsizlik veya mesleki yetersizlik gerekçesiyle ordudan çıkarılması, Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) veya Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde oluşturulan değerlendirme kurulları aracılığıyla gerçekleştiriliyor. YAŞ kararları genellikle topluca ve sicil, istihbarat, performans gibi kriterler temelinde alınıyor.
2016 sonrası düzenlemelerle Yüksek Askeri Şura’nın sivilleştirilmesi ve asker sayısının azaltılması neticesinde, zaten ihraç süreçlerinde sivil iradenin (özellikle Cumhurbaşkanlığı ve MSB’nin) etkisi artmıştı; ancak Cumhurbaşkanının tek başına ihraç yetkisi bulunmuyordu. Şimdi sorunlu bir sistem tamamen işlevsiz hale gelecek. Son yıllarda Yüksek Askeri Şura kararlarında şeffaflık ve liyakat ilkelerine yönelik endişeler artmış durumda. Rütbe yükseltmeleri ya da emeklilik kararlarıyla ilgili somut performans ölçütleri kamuoyuna açıklanmıyor.
Zamanla, albaylar YAŞ kararlarıyla TSK’dan çıkarılabiliyor. Bu süreçte yüzlerce albay, neye dayandığını bilmeden, adli ve idari itiraz hakkı olmaksızın görevinden uzaklaştırılıyor. Bu kişilerin çoğunda ortak bir özellik var: Liyakat, Atatürkçülük ve disiplin. Tüm bu durumlar, komuta kademesinde siyasi yakınlık veya güven ilişkisine dayalı tercihler algısını güçlendiriyor. Yeni yasa teklifi kabul edilirse, teğmen rütbesinden itibaren tüm subaylar Cumhurbaşkanı kararıyla ordudan çıkarılabilir hale gelecek.
Getirilen “doğrudan ihraç yetkisini”, mevcut uygulamaları kurumsallaştıran ve TSK’nın personel yapısını siyasi tasarruflara daha açık hale getiren bir araç olarak değerlendiriyorum.
Siyaset ve Askeri Personel İlişkisi: Tehlikeli Yakınlık
TSK’nın temel işleyiş ilkesi, sıkı bir hiyerarşik yapı ve komuta birliği esasına dayanır. Dolayısıyla subayların disiplinle ilgili değerlendirmeleri komuta kademesi tarafından yapılır ve bu, ast-üst güven ilişkisini korur. TSK’nın tüm faaliyetleri, başta İç Hizmet Kanunu olmak üzere yasal çerçevede yürütülmektedir. Eğer Cumhurbaşkanı’na bu yetki doğrudan verilirse, önce bozulacak unsur ast-üst ilişkisi olacaktır. TSK’yı bu kanun ordusu kimliğinden uzaklaştırmış olursunuz. Personel, bağlı olduğu komutandan çok siyasi otoriteye yönelim gösterir. Komutanların personel üzerindeki etkisini böylelikle ortadan kaldırırsınız. Bu durum, TSK’nın temel işleyiş ilkelerini dinamitlemek anlamına gelir.
Disiplinin Kaynağı Komutadır, Siyaset Değil
TSK’da görev yapan subaylar, kariyer planlamalarını rütbe terfileri ve disiplin puanlarına göre yapar. Hakkında yargı süreci işletilmeden, üst komuta kademesinin değerlendirmesi alınmadan siyasi bir karar sonucu ordudan ihraç edilmek; personel üzerinde ciddi bir güvensizlik ve tedirginlik yaratır. TSK’daki aidiyet duygusunu ve moral-motivasyonu zedeleyebilir. Bu durum, özellikle genç subaylar arasında kurumsal sadakati azaltabilir. Askeri kariyer planlamasında belirsizlik ve keyfilik algısı, nitelikli personelin istifasına veya meslekten uzaklaşmasına yol açabilir.
Son dönemde, genç teğmenlerin ihraçları kamuoyunda bu kaygıları artırmıştır. Bu ihraçlar, kararların ne kadar esnek olduğunu, siyasi saiklerle oluşabileceğini düşündürmektedir. Mustafa Kemal’in Askerleriyiz diyen teğmenlerin ihraç kararı, Yüksek Disiplin Kurulu tarafından verilmişti ve bu kurulun demokratik bir yapısı vardır. Karar alma sürecinin tamamının kesildiği görülmektedir. Bu düzenlemeyi sadece bir disiplinsizlik meselesi değil, komuta yapısına doğrudan bir müdahale olarak değerlendiriyorum.
Söz konusu düzenlemelerin istihbari ve güvenlik açısından da mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor. Meclise gelen hiçbir teklifin tüm açılardan etki analizinin yapılmadığı gerçeği biliniyor, ancak bu teklif özelinde bir değerlendirme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Subayların ihraç edilmesi süreçleri genelde gizli istihbarat, istikamet ve personel güvenlik soruşturmaları ile desteklenmektedir. Bu sürecin dış denetim olmadan sadece siyasi bir merci tarafından yönetilmesi açık bir güvenlik zafiyetine yol açar; istihbarat süreçlerini de siyasallaştırırsınız.
Düzenleşme, disiplinsizlik durumlarında bürokratik süreç beklemeden hızlı karar alma amacıyla getirildiği, Cumhurbaşkanı’nın etkisinin arttığı ve sivil-asker dengesinin sağlanması olarak gösteriliyor; ancak burası zaten sivilleştirilmesi gereken bir alan. Cumhurbaşkanı işlemlerine karşı yargı yolu teoride açık olsa da, pratikte etkin bir iç denetim mekanizması bulunmamaktadır. Yıllar boyunca yapılan düzenlemelerle bu denetim mekanizması ortadan kaldırılmıştır. TSK’da “disiplinsizlik” olgusu son dönemde teğmen ihraçlarıyla net şekilde görülmektedir ve siyasi tasfiye aracı haline dönüştürülmüştür. Dünyada bu tür uygulamaların örnekleri nadirdir; çünkü Cumhurbaşkanı’nın doğrudan ihraç yetkisi istisnaidir ve askeri kurumsallığın dışında görülmektedir.
NATO üyesi Türkiye’de subay ihraçları bağımsız kurullar ve yargı denetimiyle gerçekleştirilmektedir. Cumhurbaşkanı’na tanınan bu yetki, uluslararası standartlarla net bir şekilde çelişmektedir. Türkiye’nin profesyonel ordu yapısına güven, bu tür siyasi merkezli uygulamalarla zarar görebilir. Teklifin hazırlanması sırasında önemli bir etki analizi yapılması gerekiyordu; ancak çok hayati kanunlar çıkarken dahi çarpık uygulamalara neden olabilecek tasarıların etki analizi yapılmadan meclise sunulduğu görülmektedir.
TSK bünyesinde disiplin kurulları, sicil sistemi ve komuta değerlendirmeleri gibi kapsamlı iç denetim mekanizmaları mevcuttur. Eğer bu sistem işlemiyorsa, yapılması gereken bu yapının güçlendirilmesidir. Elde mevcut olanı devre dışı bırakmak, ordu içindeki liyakat, adalet ve öngörülebilirliği ortadan kaldırır. Ordu yüksek disiplinle görevini yerine getirir; ancak bu disiplinin kaynağı hukuki güvenceler ve komuta yapısıdır, siyasi takdir değil. Cumhurbaşkanı’na doğrudan ihraç yetkisi verilmesi kısa vadede caydırıcı bir etki yaratmış gibi görünse de, uzun vadede ordu-millet bağını zayıflatan, kurum içi motivasyonu kıran bir adım olabilir.
TSK’nın gücü, siyasi makamlara değil, Anayasa’ya ve millete bağlılığıyla değerlendirilir. Bu dengeyi bozacak her adım, sadece askeri kurumu değil, aynı zamanda demokratik sistemi de zayıflatacaktır. Bu düzenleme ne Türk milletinin ne Türk devletinin menfaatine değildir. Türk ordusunun menfaatine de asla olmadığını söyleyebilirim. Ülkede AKP iktidarlarıyla birlikte hızla artan liyakatsizliğin Türk ordusuna da sıçraması durumunda bedeli ağır olacaktır. Bu nedenle, ne Türk milletine, ne Türk ordusunun gücüne katkıda bulunmayacak, yalnızca bir grubun iktidarını güçlendirmek için sunulan bu kanun teklifi derhal geri çekilmelidir.