reklam
reklam
DOLAR38,7121% 0.22
EURO43,6393% -0.08
STERLIN51,4797% -0.1
FRANG46,6523% 0.35
ALTIN4.112,77% 0,22
BITCOIN103.300,086.624
reklam

Cengiz Çandar: ’80’lerde bile basın özgürlüğü üzerinde bu kadar geniş bir karartma yoktu’

Yayınlanma Tarihi : Google News
Cengiz Çandar: ’80’lerde bile basın özgürlüğü üzerinde bu kadar geniş bir karartma yoktu’
reklam

Muhalif Ankara

Cengiz Çandar, 28 Şubat darbesinin “Postmodern darbe” adlandırmasının sahibi olduğunu belirtti. Bu dönemde “Andıç iftirasına maruz kaldıktan sonra” yazılarının durdurulduğunu ve kendisine yazılarına yeniden başlaması için iki şart koşulduğunu ifade etti. Bu şartlar arasında askeri eleştirmemesi ve Kürt sorunuyla ilgili yazmaması yer alıyordu.

Son zamanlarda katıldığı Çağdaş Gazeteciler Derneği ödül töreninde, gazeteci Timur Soykan’ın haber dalında birinci olarak ödül almasına rağmen sabaha karşı gözaltına alındığı için törene katılamadığını hatırlatan Çandar, Türkiye’de basın özgürlüğünün maalesef bir “orta çağ karanlığı” içinde olduğunu vurguladı. Çandar, 80’lerde bile basın özgürlüğü üzerinde bu kadar geniş bir karartma yoktu, şeklinde konuştu.

Cengiz Çandar’ın açıklamaları şöyle devam etti:

“Burada gazeteci kökenli bir milletvekili olarak ifade ediyorum. Kırk yılı aşkın bir süredir gazetecilik yapıyorum ve mesleğimle olan bağım hiç kopmadı. Yarım yüzyıl gazetecilik yaptığım için basın özgürlüğünün darbe dönemlerinde nasıl kısıtlandığını iyi bilirim. Örneğin, 12 Eylül 1980 darbesi sırasında, Anayasa referandumu sürecinde ‘mavi’ kelimesinin gazetelerde yasaklandığını görmüştük. Gazete mutfağında gece boyunca ‘mavi’ kelimesinin geçip geçmediğini kontrol etmek zorundaydık ve Yaşar Kemal’in ‘Gökyüzü Mavi Kaldı’ kitabının ilanını bulduğumuzda gazetenin kapanma tehlikesi olduğunu fark ettik, hemen o ilanı yayından kaldırdık.

28 Şubat süreci, Postmodern darbe kavramının telif hakkına sahiptim. O dönemde de Andıç iftirasına maruz kaldık, yazılarım engellendi. Sonunda yazılarımın yeniden başlaması konusunda iki kritik şartla karşılaştım; askerlere eleştiri yapmayacak ve Kürt sorunu hakkında yazamayacaktım. Bu durum, 12 Eylül dönemindeki sansür zihniyetinin 28 Şubat dönemindeki yansımasıydı. Son darbe sürecine gelince, Cumhuriyet Halk Partisi “19 Mart darbesi” tanımını kullanıyor. Ancak Ali Babacan da bu konuda benzer ifadelerde bulundu. Ali Babacan, AK Parti’nin kurucusu ve eski bir üst düzey siyasi figür olarak bu durumu açıkça ifade etti.

Basın alanında bu darbeyi nasıl anlıyoruz? RTÜK aracılığıyla. Yakın zamanda katıldığımız ödül töreninde, ödül kazanan Timur Soykan sabah gözaltına alındığı için törene katılamadı.

RTÜK, nasıl bir sansür ve yasak mekanizması olarak çalışıyor? Uzun bir önerge ile bu durum detaylı olarak açıklandı. Sadece şunu belirtmek istiyorum: Sınır Tanımayan Gazeteciler’in 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre, Türkiye 180 ülke arasında 158’inci sırada yer alıyor. Bu, gurur verici bir durum değil; geçen yıl 165’ti ve yedi basamak birden yükseldi. 2025 endeksi henüz açıklanmadı, ne olacağını bilemiyoruz.

Sonuç olarak, basın özgürlüğü meselesi Türkiye’de maalesef orta çağ karanlığı içinde ve ülkenin, en karanlık dönemlerini yaşadığı -örneğini verdiğim- 80’lerde bile basın özgürlüğü üzerinde bu kadar geniş bir karartma yoktu. Saygılarımı sunuyorum, teşekkür ederim.”

reklam

YORUM YAP