

DEM Parti, İstanbul’da “Barışın Yolunu Açmak” konulu bir konferans düzenledi. Eski TBMM Başkanları Bülent Arınç ve Hikmet Çetin’in yanı sıra eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak da etkinlikte yer aldı. Arınç, şu ifadeleri kullandı:
“İçinde bulunduğumuz sürecin olumlu bir şekilde sonuçlanmasını kalben arzu ediyorum. ‘Barış’ kelimesini bazıları ideolojik bir terim olarak ele alıyor ve kendi yollarını çizmeye çalışıyorlar. Herkes barıştan bahsedebilir. Fakat gerçek barış, ‘özlediğimiz Türkiye böyle değildi, hayal ettiğimiz ülke bu şekilde olmamalı’ diyenlerin gönlündeki şekillenmelidir. Herkesin kimliklerini koruyarak dostça bir arada yaşayabilmesi gerekmektedir.
“BİZDE BİR GÜNDE 10 DEFA GÜNDEM DEĞİŞİYOR. BU DA BİR FELAKET”
Eskiden parlamento başkanları İsveç ve Norveç gibi ülkelerden geliyordu ve ben onlara ‘Siz nasıl bu kadar durağan bir yaşam sürdürebiliyorsunuz, bu sizi rahatsız etmiyor mu?’ diye sorardım. Onlar şaşırarak ‘Sizde nasıl?’ diye merak ederlerdi. Ben de ‘Bizde 10-20 günde bir gündem değişir’ diye cevap verirdim. Şimdi durum ne? Bizde bir günde 10 defa gündem değişiyor. Bu ise büyük bir sorun. Önümüzü göremiyoruz, yarın ne olacağını bilemiyoruz.
“DEM PARTİ BUNU CESUR BİR ADIM OLARAK GÖRDÜ”
Olayın özü, Sayın Bahçeli’nin Ekim ayındaki konuşması ile başlamıştı. Ben bu konuşmayı ‘Bu kişi bunu nasıl söyleyebilir?’ diye şaşırarak karşıladım. Çünkü alışılmışın dışında bir durumdu. Biz Bahçeli’yi farklı bir şekilde tanıyoruz ve biliyoruz. O çok iddialı bir söylemde bulundu.
Sokaktaki bir insan bu ifadeyi düşündüğünde, arkasında ne olup bittiğini merak ediyor. Ben geçmişteki sürecin bir parçası olarak bu sözün ne anlama geldiğini araştırma gereği duydum. Düşündüm ki ya bir af çıkacak ya da umut hakkı reel hale getirilecek. Ancak bu olmadı.
‘Niçin gelerek Meclis’te konuşuyor, dışarıda bir konuşma yapsın’ diye düşündüm ama o konuda da bir açıklama bulamadım. ‘Ben bu ifadeyi doğru mu anlamışım?’ diye sordum, ‘doğru anladın’ dediler. Şaşırtıcı bir durum oldu. DEM Parti’nin bunu büyük bir ilgiyle karşılamış olması dikkatimi çekti. ‘Olmaz, bu nasıl bir durum?’ demeden, bunu cesur bir adım olarak değerlendirdi.
Bu durumu bir araya getirdiğimde, DEM Parti’nin buradan bir şey çıkarabileceği umuduna kapıldığını görüyorum. Daha sonra, bu Meclis’e gelme işinin uygun görülmediği ve ‘Malazgirt’te toplansınlar, kongrelerini orada yapsınlar’ denildi. Kandil’deki kişiler Malazgirt’e nasıl gidebilir ki? Başını çıkaran vurulacak, sokağa çıkan vurulacak. Şaşırdıkça daha da şaşırıyoruz…
“ZANNEDİLDİ Kİ BAHÇELİ BUNU SÖYLEMEKLE PARTİSİNİ MAHVETTİ…”
Bunu söyleyen Bahçeli, partisi de şaşıranların arasında. Alkışlamak ile alkışlamamak arasında ilk günden beri ikilem içerisindeler. Ancak büyük bir bağlılık var. Başbuğları ne diyorsa onu yapma durumunu kabul etmiş durumdalar. Bu durum, böyle bir süreç için bir avantaj oluşturuyor. Zannedildi ki Bahçeli bunu söylemekle partisinin sonunu getirdi, oy kaybına uğrayacak, biz de bu durumu lehimize kullanacağız. Ben bu durumu böyle değerlendirmemiştim. Çünkü hayırlı bir iş yapmaya kalkışan biri Türkiye’de kesinlikle yüzde 50’nin üzerinde destek bulur.
Ben ‘acaba bizim cenah ne düşünüyor’ merak ettim. Bizim cenahın mottosu ‘terörsüz Türkiye’. Terör, kendiliğinden ortaya çıkan bir şey değildir. Terör, bir olgudur. Biz teröristlerle mücadele ediyoruz. Terör olduğu sürece bu durum devam edecek. ‘Etkisiz hale getirildi’ dedikçe, eğer terör var olduğu müddetçe bu sürecin devam edeceğini bilmeliyiz. O sebepten ötürü barışa ulaşabilmemiz, terörü ortaya çıkaran sebepleri ortadan kaldırmamızla mümkün olacaktır.
“ÇÖZÜM İSTİYORSAK NEDENLERİ ORTADAN KALDIRMAMIZ GEREKİR”
Gültan Kışanak, somut adımlar atılması durumunda Meclis’te bir komisyon kurulabileceğini belirterek, şunları ifade etti:
“Maalesef Türkiye, tarih boyunca farklı kimliklere, dillere ve inançlara ev sahipliği yapmış, zaman zaman sorunlar yaşamış ve bazen de bu sorunları çözerek ortak yaşam yolları bulmuştur. Bazı sonuçlarla ilgileniyoruz ama bir de nedenler var. Nedenleri ortadan kaldırmaya niyetimizin olup olmadığını anlamamız gerekiyor. Çözüm istiyorsak, önce nedenleri ortadan kaldırmalıyız.
“‘KAYGILI OLMAMIZI GEREKTİREN ÇOK ŞEY VAR”
Geldiğimiz noktada bir süreç başlamış bulunuyor. Hep birlikte bu sürecin sorunlarımızı çözme yolunda ilerlemesini sağlayacak imkanları yaratmaya çalışıyoruz. Ekim ayından bu yana 8 ay geçti. Bu, uzun bir süre değil. Sayın Devlet Bahçeli’nin Meclis’in açılışında DEM Parti ile tokalaşmasıyla başlayan süreçten bu yana 8 ay geçti. ‘Bu süre içinde neler yapıldı, neler yapılamadı’ diye baktığımızda, kaygılı olmamızı gerektiren birçok faktör var ama bunlar umutsuz olmamızı gerektirecek unsurlar değil.
“ORTADA VİCDANI VE TARİHSEL BİR SORUMLULUĞUMUZ VAR”
Kürtleri irade olarak Türkiye’deki ulusal mecliste temsil edip, ‘gelin sözünüzü söyleyin, katılın, yasaların yapımına, yönetimine katılın’ gibi çağrılar yapmamız gerekiyor. Fakat diğer yandan basın açıklaması yapmak bile sorun haline geliyorsa, hukukun bu kadar siyasallaşmış olması, samimiyet sorgulamalarına neden olmakta ve güvensizliği artırmaktadır. Bu noktada vicdani ve tarihsel bir sorumluluğumuz bulunuyor. Barış konusunda en ağır bedeli ödeyen analar bile bize ‘barışı savunmayalım da ne yapalım’ diyorsa, bu yolu yürümek zorundayız.
Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrılar, PKK’nın kongresi, fesih kararı ve silahlı mücadeleyi bırakma kararları gibi somut adımlar dışında somut bir gelişme görmedik. Eğer belki Meclis’te bir komisyon kurulacaksa, bunun çerçevesi, amacı ve çalışma biçiminin önemli olduğunu belirtmek isterim. Bu unsurlar etraflıca tartışılarak işlevsel bir komisyon olarak oluşturulmalıdır.
“DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜ KENDİMİZDEN BAŞLATMAZSAK BAŞKASINI DEĞİŞTİREMEYİZ”
Özetlemek gerekirse, ‘barış süreci’ benim için hepimiz adına bir değişim ve dönüşüm sürecidir. Değişim ve dönüşümü kendimizden başlatmazsak, başkasını değiştiremeyiz. Tüm siyasi partilerin ve aktörlerin önce kendilerini değişime ve dönüşüme tabi tutmaları ve kendi tabanlarını da değiştirecek bir tutum içermeleri elzemdir.”