

Adaletin yalnızca mahkeme salonlarıyla sınırlı olmadığını, halkın vicdanında, meydanlarda ve sandıklarda da kendine yer bulduğunu unutmamak gerekir. Ancak Türkiye’de bazı hukuki kararların, mahkemelerden değil, şüpheler ve yorumlardan, siyasi hesaplamalardan kaynaklandığı görülmektedir. Gaziosmanpaşa Belediyesi’nde yaşanan olay da bu durumu gözler önüne sermektedir. Yargılanmadan yargılanmak, cezalandırılmadan cezalandırılmak söz konusu olmuştur.
31 Mart seçimlerinde, Gaziosmanpaşa halkı oylarıyla CHP’li Hakan Bahçetepe’yi belediye başkanı olarak seçmiştir. Daha bir yıl bile geçmeden, Bahçetepe hakkında bir soruşturma başlatılmıştır. 3 Haziran’da gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştır. Ne bir mahkeme kararı ne de bir hüküm bulunmaktadır, hatta ortada bir iddianame dahi yoktur. Ancak sürecin “yokluğunda” başlaması, yalnızca onun hukuki durumunu etkilemekle kalmamış, siyasi geleceğini de şekillendirmiştir.
Bahçetepe’nin görevden alınmasının ardından, 11 Haziran’da belediye meclisi olağanüstü toplanmıştır. CHP ve AKP-MHP meclis üyeleri arasında bir çatışma yaşanmıştır. AKP’nin adayı Eray Karadeniz, yapılan oylama sonucunda 3. turda 21 oy alarak belediye başkanvekilliğine seçilmiştir. Böylece CHP’nin kazandığı bu belediye, hukuken değil ama siyaseten el değiştirmiştir. Sandıkta kazanılamayan, meclisteki matematik ile geri alınmıştır. Bu durum, siyasi bir darbe olarak nitelendirilmektedir.
Burada sorulması gereken bir soru var. Bu bir hukuki işlem midir, yoksa siyasi bir mühendislik mi?
Sokrates, yargılandığı mahkemede “hukukun biçimi değil, ruhu önemlidir” demişti. Günümüzde Gaziosmanpaşa’da yaşanan bu olay, hukukun ruhuna karşı işlenmiş bir sessiz cinayet niteliğindedir. Çünkü burada yalnızca Bahçetepe değil, ona oy veren on binlerce seçmen de cezalandırılmıştır. O seçmenlerin iradesi bir fezlekeye indirgenmiştir ve suç şüphesi halk iradesinden daha güçlü görünmektedir.
Oysa suçun şahsiliği hukukun temel ilkelerindendir ve bahsi geçen kişi henüz sanık dahi olmamıştır. Mahkeme önüne bile çıkarılmamıştır. Yerine, AK Parti’nin yargısız meclis çoğunluğu devreye girmiştir. Platon’un “erdemli şehir” anlayışından geriye, sadece çoğunlukla oluşturulmuş bir sessizlik kalmıştır.
Şimdi şu şekilde düşünmek gerekir: Aynı durum başka bir ilçede, tersi yönde yaşansaydı, aynı tepki ve sessizlik gösterilir miydi?
Belli ki Türkiye’de bazı iradeler kutsal sayılmakta, bazıları ise sorgulanabilir konumda kalmaktadır. Bazı seçilmişler korunurken, bazıları kolayca gözden çıkarılabilmektedir. Bu çifte standardın adı ise “hukuk” olarak nitelendirilmektedir.
Oysa Aristoteles’in de belirttiği gibi: “Adalet, bir toplumun düzenidir. O bozulursa, toplum kalabalığa dönüşür.”
Gaziosmanpaşa’da bozulan yalnızca bir başkanlık değil, aynı zamanda bir halkın iradesine olan güven duygusudur. Yarın, başka bir ilçede, başka bir kazananın başına benzer olaylar geldiğinde, bugünkü sessizlik bir çığlığa dönüşebilir, fakat o zaman iş işten geçmiş olacaktır.