reklam
reklam
DOLAR38,6355% -0.04
EURO43,7863% 0.13
STERLIN51,6285% 0.36
FRANG46,8196% -0.24
ALTIN4.152,53% -0,72
BITCOIN99.623,802.677
reklam

Aşk: Varlığın En Derin Sorgusu

Yayınlanma Tarihi : Google News
Aşk: Varlığın En Derin Sorgusu
reklam

Bence aşk, ben olmaktan geçtiğin biz olduğun bir yolculuktur…

Aşk, yalnızca bir duygu değil; insanın varoluşuna dair en temel sorulardan biri olan bir cevaptır. “Ben kimim?”, “Neden yaşıyorum?” gibi soruların arasında gizlenmiş ve onları dönüştüren bir gerçekliktir aşk. İnsan, bu hayatta her şeye aşkla başlamak ve aşkla bağlanmak ister.

Felsefe tarihinin derinliklerine baktığımızda, Platon’un “idea aşkı”ndan Nietzsche’nin tutkulu yaşam arzusuna kadar geniş bir yelpazede aşkın izini sürüyoruz. Her düşünür, aşkı kendi hakikat arayışının bir parçası olarak görmüştür.

Platon’a göre aşk, güzelliğin en yüce formuna ulaşma arzusudur. Bedenin ötesinde, ruhun güzelliğine duyulan özlemdir. Gerçek aşk, fiziksel olandan metafizik olana doğru bir yükseliştir; duyularla değil, ruhla hissedilen bir yolculuktur. Bu bağlamda aşk, insanın yeryüzü sınırlarını aşma çabasıdır. Onu tanımlamak ve sınırlamak neredeyse imkânsızdır; çünkü aşk, aklın değil, varlığın derinliklerinde hissedilir.

Kierkegaard, aşkı inançla özdeşleştirir. Ona göre aşk, bir seçimdir; tıpkı Tanrı’ya inanmak gibi. Risklidir, belirsizlik taşır ama insana gerçek anlamda “insan” olma cesaretini verir. Aşk, kendi varlığını bir başkasının varlığıyla anlamlandırma sürecidir. Bu, bir yitim değil; varlığın çoğalmasıdır.

Heidegger için ise aşk, “insanın varoluşunun” özgürleşme biçimlerinden biridir. Aşkla birlikte insan, gündelik yaşamın sıradanlığından sıyrılır, ötekini görür, ona yönelir ve kendini onun aynasında tanır. Bu yöneliş, yalnızca bir duygusal yakınlık değil; aynı zamanda ontolojik bir açıklıktır.

Aşk, özgürlük ve bağlılık arasındaki en karmaşık dengeyi içinde barındırır. İnsan, hem bağımsız olmak ister hem de bir başkasına bağlanma arzusuyla yanar. Bu çelişki, aşkı yalnızca mutluluk değil, aynı zamanda bir varoluş sancısı hâline getirir. Aşkın güzelliği kadar acısı da derindir; çünkü insan, en çok aşkla kendini kaybeder ve yeniden bulur.

Aşk, sadece bir kalp çarpıntısı değil, insanın kendini ve evreni anlama çabasının felsefi bir tezahürüdür. Aşık olan insan, sadece birini sevmez; aynı zamanda varlığını yeniden kurar. Aşk, varoluşun en gizemli, en derin ve en güzel sorusudur.

Mevlana’ya “Aşıklık nedir?” diye sormuşlar, “Ben ol da bil,” demiş.

Bence aşk, ben olmaktan geçtiğin biz olduğun bir yolculuktur…

Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…

reklam

YORUM YAP