reklam
reklam
DOLAR39,7661% -0.34
EURO46,6616% -0.53
STERLIN54,5233% -0.47
FRANG49,8270% -0.28
ALTIN4.208,29% 0,18
BITCOIN107.523,29-0.164
reklam

CHP’li Salıcı: Yoksullukta İlk Sıradayken CHP’nin Konuşulmasını İçime Sindiremiyorum

Yayınlanma Tarihi : Google News
CHP’li Salıcı: Yoksullukta İlk Sıradayken CHP’nin Konuşulmasını İçime Sindiremiyorum
reklam

MAHMUT AYDIN / NEFES

CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, partisinin gündemindeki tartışmalar ile CHP kurultay davası ve bölgede meydana gelen çatışmaları değerlendirdi. Salıcı, iktidarın ekonomi politikasını eleştirerek “Yoksullukta ilk sıralardayız” vurgusunda bulundu. Salıcı’ya NEFES'in yönelttiği sorular ve yanıtları şu şekilde:

– CHP’nin 38. Olağan Kurultayı ile ilgili dava önümüzdeki günlerde görüşülecek. Mutlak butlan kararı bekliyor musunuz? Böyle bir karar çıkarsa ne olur?

Türkiye, yoksullukta Avrupa'da birinci sıradayken, CHP'nin iç meselelelerinin ana gündem haline getirilmesini içime sindiremiyorum. Bazı kişiler CHP'nin bölünmesini ve parçalanmasını isteyebilir. Bu, yalnızca saraya yarar. Sayın Erdoğan, iktidarda kalmanın tek yolunun muhalefeti bölmek olduğunu düşünüyor ve bu tuzağa düşülmemelidir.

Sosyal medyadaki tartışmalar partimize zarar veriyor. Sosyal medya siyaseti sıradanlaştırıyor ve bir iletişim aracından ziyade siyasetin mühendislik tekniğine dönüşüyor. Etkileşim bağımlısı hesaplar sürekli kışkırtma yapıyor, öfke tetikliyor ve kutuplaştırıyor. Böylece hakikatin yerini performans, diyaloğun yerini ise reaksiyon alıyor.

– Parti kurultayına yönelik soruşturma ve davalar, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını engellemeye yönelik bir iktidar hamlesi mi?

Yargı sopası ile siyasetin dizayn edilmeye çalışıldığı kesin. Bu ilk defa mı oluyor? Hayır. Daha önce de benzer durumlar yaşandı ve bunları atlattık. Bu saldırıları da aşarız. Cumhuriyet Halk Partisi’ne kir bulaştırmayız. Burada meselenin özünü anlamalıyız. 20 yılda hukuk alanında dünyada son sıralara geriledik. Yargı bağımsızlığı zedelenince, güçlünün yargısal süreçlerde istediğini alabileceği algısı oluştu. Türkiye'de iyi işleyen yargıçlar ve savcılar var. Yargı, hak ve özgürlükleri korumalıdır.

İsrail-İran Ateşkesi Önemli Ama Rehavete Kapılmamalıyız

– İsrail ile İran arasında 12 gün süren savaşın ardından başlayan ateşkes kalıcı bir hale gelir mi?

Bölgeyi dikkatle izliyorum. İsrail’in saldırısı başlamadan kısa bir süre önce katıldığım canlı yayında ABD ile İran arasındaki nükleer görüşmelere dikkat çekerek, İran-İsrail geriliminin arttığını söylemiştim. İsrail, o gece Tahran’ı vurdu. Bu durum, müzakerelere fırsat tanımayan bir saldırganlık sergiledi.

Hava saldırılarında iki tarafın da birbirini yıprattığını görmekteyiz. Ateşkesi önemsemeliyiz ama rehavete kapılmamalıyız. Taraflar bir mola vermiş olabilirler. Ortada bir müzakere veya anlaşma yok. Orta Doğu'daki durum oldukça karmaşık. Küresel güçlerin planlarını iyi analiz etmemiz gerekiyor. Temennim, savaşın yayılmamasıdır.

– Nasıl bir analizden bahsediyorsunuz?

Bölgede beş büyük aktör var: Türkiye, İsrail, İran, Suudi Arabistan ve Mısır. Bu meseleyi, bu aktörlerin küresel sistem içindeki konumları üzerinden değerlendiriyorum. Baas rejiminin Suriye’de çökmesiyle birlikte İran’ın direniş ekseninin kırıldığını belirtmiştim.

Şu anda karşımızda, İbrahim Anlaşmaları temelinde yeniden yapılanma, Müslüman Kardeşler odaklı siyasetin iflası, İsrail’in işgalci politikaları, Filistin’deki siyasi karmaşa ve Arap dünyasında modernleşme talepleri var. Türkiye’nin bu tabloyu iyi değerlendirmesi gerekiyor.

Hatta PKK’nın fesih süreci de analizimizin bir parçası olmalıdır. Orta Doğu’nun önemli sorunlarından biri Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyonudur ve Batılı devletlerin bunu iyi kavraması gerekmektedir.

Siz İran rejiminin baskıcı yapısını eleştirebilirsiniz ama İran'ın nükleer tehdit ile İsrail'in nükleer tehdidi arasında çifte standart var mıdır? Bu sorular önemli.

Hava Savunma Sistemimiz Hazır Olmalı

– Türkiye’nin bu savaştan alması gereken dersler neler?

Kürt meselesinin şiddetten arındırılması sürecinin sağlıklı bir şekilde tamamlanması ve geniş bir demokratikleşme programına dönüşmesi gerekiyor. PKK, “Orta Doğu karışıyor, buradan yeni fırsatlar çıkar mı?” gibi bir yanılgıya düşmemelidir. Edirne'den Hakkari’ye kadar tüm Türkiye, silahların bırakılmasını talep ediyor. Sürecin ilerlediğini kamuoyuna göstermek önemli. Ayrıca Türkiye’nin Filistin politikası üzerine de düşünmeliyiz. Türkiye, Hamas’ın hamisi olmamalıdır.

AKP, kendisi istiyorsa Hamas ile ilişki geliştirebilir. Ayrıca bu savaş, hava savunmasının kritik önemini açıkça ortaya koydu. İsrail’in sıkça övülen Demir Kubbe sistemi, İran saldırıları karşısında çoğu zaman etkisiz kaldı. Geliştirmekte olduğumuz hava savunma sistemimiz olan Çelik Kubbe, tam kapasiteyle çalışmalı. Ayrıca Milli Muharip Uçak KAAN ile tanışmayı dört gözle bekliyorum. F-35’lerin de bu savaşta nasıl bir performans sergilediği açıkça görüldü. F-35’leri parasını verdiğimiz halde hâlâ alamıyoruz.

Savunma Sanayii Parti Değil, Devlet Meselesi

– AKP’nin en övündüğü alan savunma sanayi değil midir?

Bu yaklaşım Cumhuriyet döneminin birikimine karşı büyük bir haksızlık. Savunma sanayindeki gelişmeler çok öncelere dayanıyor. “İstikbal göklerdedir” diyen, 1930'larda havacılıkta millilik vurgusu yapan kişi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk’ün yönlendirmesiyle Etimesgut Uçak Fabrikası kurulmuştur. Bu ülkeden Atatürk’ün izini kimse silemez. Ayrıca TUSAŞ, Aselsan, Havelsan ve Roketsan gibi önemli kuruluşlar geçmişte kurulmuştur.

Örneğin, F-16’ların 1987’den itibaren yüzde 80’e varan gövde üretimi TAI tarafından gerçekleştirilmiştir. Savunma sanayiinde bağımsızlık, bir parti meselesi değil, bir devlet meselesidir. Türkiye’nin Avrupa’nın savunma mimarisinde güçlü bir partner olması gerektiğini savunuyorum. Savunma sanayimiz, imalat potansiyelini ispatladı. Bu noktada Avrupalı devletlerle konsorsiyumlar kurmak önemlidir. Avrupa Birliği, SAFE adında bir program başlattı ve toplam 150 milyar euroluk kredi sağlanacak.

reklam

YORUM YAP