

Bazı zaferler yalnızca bir dalda değil, kulüplerin kimliğinde yer edinir.
Fenerbahçe Beko, EuroLeague finalinde Monaco’yu 81-70 yenerek tarihe geçti ve ikinci kez Avrupa şampiyonu oldu. Bu, yalnızca bir basketbol zaferi değil; “Fenerbahçe sadece futbol kulübü değildir” ifadesinin en yüksek tonla duyurulmasıdır.
Bu zafer, uzun yıllardır “üç büyükler” rekabetinin yalnızca futbol sahalarında geçerli olduğu bir spor kültürüne ciddi bir meydan okumadır.
Bir kulübün, sadece futbol alanında değil, basketbol sahasında, atletizm pistinde ve diğer branşlarda da sesine kulak verilmesi gerektiğini hatırlatır.
Marko Guduric’in attığı basketler, Nigel Hayes-Davis’in gösterdiği direnç, Jasikevicius’un taktikleri… Tüm bunlar, sarı-lacivertli hikâyenin farklı sayfalarını oluşturuyor. Bu hikâyede futbol, sadece bir cümlenin içinde kalabilir. Fakat kulüp olmak, hikâyeyi baştan yazabilmektir.
Bu başarı, yalnızca Fenerbahçelilere değil, çok branşlı spor kulübü olma hedefi güden tüm yapılar için ilham vericidir. Türkiye’de sporun geleceği, sadece 90 dakikayla sınırlı olamayacak kadar geniştir.
Ve bugün, bu büyüklüğü en güçlü şekilde hatırlatan kulüp bir kez daha Fenerbahçe’dir.