

CHP Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Doğurganlık düşüşü ekonomik değil kültürel sebepli” açıklamasına yanıt verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2024 yılı doğurganlık hızını ‘felaket’ olarak değerlendirmiş ve bu oranının tarihte ilk kez 1,48’e düştüğünü belirtmişti. Erdoğan, doğurganlık hızının düşmesinin ekonomik sorunlarla ilgili olmadığını savunarak, “Dünya ülkelerinin yarısından fazlasında doğurganlık hızı nüfus yenileme hızının altında” ifadelerini kullanmıştı.
Karatepe, Erdoğan’a şu yanıtı verdi:
“Cumhurbaşkanı’nın açıklaması, geçim krizini inkâr etmekten başka bir şey değildir. Bugün Türkiye’de gençler evlenemiyor, evliler çocuk yapamıyor; çünkü iktidar, yaşayabilir bir ekonomik düzen kuramıyor. Kiraların asgari ücreti aştığı, bebek mamasının bulunamaz duruma geldiği bir ortamda, gençlerden üç çocuk yapmasını istemek, halkın geçim derdine karşı bir hoyratlıktır. Hayat bu kadar pahalıyken, doğurmayı teşvik etmek yerine hayatta kalmayı sağlamak, yönetenlerin asli görevidir. Aksi takdirde bu çağrı, yoksulluk üzerine inşa edilmiş bir nüfus politikası fantezisinden ibaret kalır.”
HER ÇOCUK BORÇ İÇİNDE DOĞUYOR
Doğum oranlarındaki düşüş, ne popüler kültürle ne de bireysel tercihlerle izah edilemez; böyle bir düşüşün nedeni nettir: gelecek korkusu. Gençler, çocuklarına sunacakları hayatı sorguladıkları için çocuk sahibi olmaktan çekiniyor. Zira bu ülkede doğan her çocuk, borçlarla dolu bir hayata merhaba diyor. Türkiye, refahın değil umutsuzluğun ülkesi haline gelmiş durumda. Sorun, üç çocuk sahibi olmamak değil; bir çocuğun bile onurlu bir hayat süremeyeceği gerçeğidir. Cumhurbaşkanı’nın ‘Kişi başına gelir daha düşükken doğurganlık daha yüksekti’ açıklaması, devletin zirvesinin ekonomik gerçeklerle bağının kopmuş olduğunu bir kez daha gösteriyor. 1990’larda sosyal devlet hala işliyordu; kamu kreşleri, barınma imkanları, ulaşılabilir sağlık ve eğitim hizmetleri vardı. Ancak günümüzde çocuk yetiştirmenin maliyetleri, bir hanenin yıllık gelirini aşarken, her şey piyasanın insafına bırakıldı. Üstelik iktidar, CHP’li belediyelerin sunduğu kreş ve sosyal hizmetlere bile göz dikmiş durumda. Bu şartlarda doğurganlığı kültürel bir tercih olarak göstermek; barınamayan, beslenemeyen, güvencesizlik içinde yaşayan milyonların çaresizliğini örtmek çabasıdır.
DÜŞEN DOĞUM ORANI DEĞİL YAŞAM STANDARTI
Bu ülkedeki sorun, düşen doğum oranı değil; çöken yaşam standardıdır. Gençler, yarın ne yiyeceklerini bilmedikleri için çocuk yapmıyorlar. Kiralar maaşı aşmış durumda, bebek mamaları ise kredi kartına kilitlenmiş bulunuyor. Güvenli bir geleceğe sahip olmak artık sadece bir hayal. ‘Üç çocuk yapın’ çağrısı, sofrasında ekmek bölüşen bireylere trajikomik bir talimat gibi gelmektedir. Bu düzende bebek bezi değil, sabır tükenmiştir. Aileyi popülizmle yüceltip ekonomiyi yoksullaştıran bir iktidarın, ne nüfusu artıracak bir stratejisi kalmıştır ne de halkı umutlandıracak bir gücü. CHP olarak ifade ediyoruz: Türkiye’yi bu hayatta kalma ekonomisinden kurtaracak olan, söylenen sözler değil, adil bir düzendir ve bu düzen ancak sandıkla kurulacaktır.”