

Eski yıllarımızı yani eğitim tarihimizi okumazsak başarılı olamayız. Eğitim tarihimizin yanı sıra, yakın tarihini bile göz ardı ediyoruz…
Bir bayram sabahında eğitimle ilgili düşündüğümde, tarihin sürekli bir tekrar olduğunu göz önünde bulundurarak, eğitim tarihimizin önemini vurgulayan bir yazı kaleme almanın uygun olacağına kanaat getirdim. Şu anda, Prof. Dr. İsmail Güven’in dikkat çeken eseri Türk Eğitim Tarihi’ni dördüncü kez okumaktayım. Güven’in belirttiği gibi, “Eğitim tarihi incelemeleri, geçmişte biriken bilgiyi yeniden hatırlatarak, var olan ya da olası hatalardan geri dönmeyi amaçlar.” Yani eğitim tarihimizi göz ardı ettiğimiz takdirde, eğitim alanında başarılı olamayız. Ne yazık ki, ülkemizde eğitim tarihimize duyduğumuz ilgi oldukça düşük. Eğitim tarihimize dair olumlu ya da olumsuz deneyimleri bilimsel bir perspektiften değerlendiremez ve geçmişin deneyimlerinden faydalanarak günümüze ışık tutacak dersler çıkaramayız. Eğitim tarihimizin gelişim süreçlerini ve bu süreçleri şekillendiren sosyal, siyasi ve ekonomik faktörleri anlayarak, eğitimimizin geleceğini daha etkili bir şekilde konumlandırabiliriz. Eğitimde aynı hataları tekrarlamaktan kaçınmanın yolu, eğitim tarihimize kapsamlı bir göz atmakla mümkündür; aksi takdirde aynı yanılgıları sürekli yaşamaya devam ederiz.
Bir Eğitim Tarihi Farkındalığı Oluşturulmalıdır
Eğitim sistemimiz, kökenlerini Hun, Göktürk, Uygur, Selçuklu ve Osmanlı eğitim sistemlerinden almaktadır ve eğitim tarihimizin ışığında geliştirilecek bir farkındalık ile daha da güçlenecektir. Bilgi, güçtür diyen Yusuf Has Hacipler’in, Nizamiye Medreseleri’nin ve Sahn-ı Seman Müderrisleri’nin katkı sağladığı zengin bir eğitim tarihimiz bulunmaktadır. Amerikan eğitim sisteminin temellerinin atıldığı laboratuvar okullarının, yani okulların demokrasi yaşam alanları olarak kabul edildiği ve eğitimi hayatın kendisi olarak gören pragmatik John Dewey’in bile hayalimdeki okullar dediği Köy Enstitüleri, uygulayarak öğrenme modelinden, öğrencilerin çok yönlü bir biçimde yetişmelerine kadar, eğitim tarihimizin ve özellikle Cumhuriyet eğitim tarihimizin birer gurur kaynağı olduğuna değinmek gerekir. İşte böyle bir eğitim geçmişine sahibiz. Bu bağlamda, eğitim tarihimizi MEB denetiminde bir seferberlik anlayışıyla akademik düzeyde ve okullarımızda yaygınlaştırmalıyız.
Eğitim Tarihimiz, Cumhuriyet Eğitim Tarihinden İbaret Değildir
Bilim ve tüm yapılar, sağlam bir temel üzerinden her alışkanlıkla gelişir ve çeşitlenir. Bu bakımdan, eğitim tarihimiz sadece Cumhuriyet dönemi ile sınırlı olamayacak kadar derin bir geçmişe sahiptir. Fakat maalesef Cumhuriyet dönemine ait eğitim tarihini ya da daha yakın tarihlerde yaşananları dahi yeterince incelemiyoruz. Oysaki, Asya Hunları ile başlayan tarihsel eğitim sürecimiz, Göktürk, Uygur, Selçuklu, Osmanlı ve nihayetinde Cumhuriyet dönemi ile anlam kazanır. Bu süreç içinde; Medreseler, Enderunlar, Darülfünunlar, Rüştiyeler, Sultaniler, öğretmen okulları, Köy Enstitüleri, üniversiteler, millet mektepleri ve halkevleri gibi pek çok kurumsal yapı bulunmaktadır.
Eğitimimizi, Eğitim Tarihimizi Daha İyi Bilerek Daha İleriye Götürebiliriz
Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimimizi ve eğitim tarihimizin önemini daha iyi kavrayarak geleceğe yönelik adımlar atmalıdır. Eğitim tarihimizdeki dönemlerin özelliklerini ve farklılıklarını anlamak, günümüzde karşılaştığımız eğitim problemlerini daha etkili bir şekilde çözmemize yardımcı olur. Örneğin, şu anda birçok ülkede uygulanmakta olan olgunluk sınavları, 1935-1950 yılları arasında ülkemizde başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Basit bir bilgi gibi görünse de, ‘aferin’ ifadesi geçmişte öğretmenler tarafından başarılı öğrencilere verilen bir ödül belgesinin adıdır ve zamanla günlük hayatta kullanılmaya başlamıştır. Kısacası, eğitim tarihimizde mevcut olan paradigmalardan habersiz yeni yaklaşımlar geliştiremeyiz. Bu nedenle, hem okullarda hem de üniversitelerde eğitim tarihinin önemine dair gerekli adımlar atılmalı ve Eğitimin Felsefi, Sosyal ve Tarihi Temelleri Ana Bilim Dalı’na gereken özen gösterilmelidir.
Eğitim tarihimizi inceleyerek, eğitimde daha başarılı olabiliriz. Unutmayalım ki; 2244 yıllık eğitim tarihimizin hesabını yapmadan yaşayan eğitimci, eğitimci değildir. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…